ForumAlemi - Herkesin Gözü Burada

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ForumAlemi - Herkesin Gözü Burada

- Herkesin Gözü Burada


    Türk Ülküsü (1.Bölüm)

    avatar
    BUGRAOPEN
    Co-Admin

    Co-Admin


    Aktiflik :
    Türk Ülküsü (1.Bölüm) Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Türk Ülküsü (1.Bölüm) Right_bar_bleue

    Mesaj Sayısı : 354
    Doğum tarihi : 14/12/93
    Kayıt tarihi : 18/04/09
    Yaş : 30
    Nerden : İstanbul

    Duyurum
    Kişisel İleti / Not Defteri :
    Uyarı Puanı:

    Türk Ülküsü (1.Bölüm) Empty Türk Ülküsü (1.Bölüm)

    Mesaj tarafından BUGRAOPEN Ptsi Haz. 01, 2009 8:39 pm

    TÜRK ÜLKÜSÜ "" Birinci bölüm ""

    Milli şuur ve gurura malik liderlerin en büyük faydası, toplumu aşağılık
    duygusuna düşmekten korumaktır. Bir millet büyük iş yapabilmek için,
    kendisinin büyük millet olduğu inancını duymalıdır. ****** devrinde, Türk
    milleti nüfus, servet, teknik ve kültür bakımından, bugüne göre çok geride
    olmasına rağmen manevi güç bakımından kudretliydi ve onun içindir ki,
    kendisinde her tehlikeyi yenebilmek inanç ve kudreti bulunuyordu. Hâlbuki
    önderler ve aydınlarda aşağılık duygusu olursa, o milletin kalkınmasına
    imkân yoktur. Çünkü kalkınma hamlelerinin boşuna olacağı kuruntusu ruhlara
    işlenmiş, gönüller ümitsizlikle dolmuştur.
    Zafer hiçbir zaman, mahvolduklarını sananlar tarafından kazanılmaz.

    Sözlük anlamı "And" ve "Uzak Hedef" demek olan "ülkü", topluluğu aynı yolda
    yürüten bir kuvvettir ki bu uğurda insanlar birbirlerine karşı içten
    sözleşmiş gibidirler.

    Ülkü, ilk önce insanların gönüllerinde, gönüllerinin derinliğinde, şuur
    altlarında, hayallerinde doğar ve kendini önce destanlarda gösterir. Sonra
    şuura geçer, Milli Liderler tarafından açıklanır. Daha sonra da büyük
    kahramanlar, onu gerçekleştirmek için büyük hamleler yapar. Bu hamle
    sırasında da ülkülü millet, liderinin ardından gönül isteği ile koşar. Bütün
    bu uğraşmalar arasında da millet yürür, önce manen, sonra maddeten ilerler,
    olgunlaşır, erginleşir.

    Milli ülküler, milletleri yüzyıllar boyunca ayakta tutacak enerji
    kaynağıdır. Ülkücü milletler, fedakâr insanlarla doludur. Fedakâr insanların
    çokluğu, her türlü insani meziyetlerin hâkimiyeti demektir. İnsan toplumları
    insani meziyetlerle yaşar. Hayvanlaşmış toplumlar refah ve dıştan büyüklük
    içinde olsa, yıkılmaya mahkûmdur. Eski Roma gibi..

    Ancak kabiliyetli ve enerjik olanlar büyüklük ülküsü ardından koşar. Çünkü
    büyüklük ülküsü, büyük fedakârlıklar ülküsü demektir. Bundan dolayıdır ki,
    korkaklarla aşağılıklar büyüklükten korkar, daima küçük kalmak ister.

    Türkçülük, Türk milliyetçiliğinin adıdır. Türk milleti nedir, kimler
    Türk'tür diye sorulacak olursa;

    "Kendisini Türk hisseden, Türkiye için karşılıksız kendini feda edebilen,
    Türkiye ve Türkçülük için faydalı işler yapan ve bu amaç için çalışan, bütün
    varlığı ile nerede yaşarsa yaşasın -ister Türkiye'de ister
    Antarktika'da-bütün varlığı ile "Ne Mutlu Türküm Diyene" , "Ben Türküm" diye
    bağırabilen herkes diye açıklanabilir.

    Türkçülük kelimesinin sonundaki ek, yerine göre mensupluk, sevgi,
    taraftarlık gösteren bir ektir. Türkçülük de Türk sevgisi ve taraftarlığı
    demek olduğuna göre, kelime, yerinde kullanılmıştır. Başka milletlerin Türk
    taraftarlığı ve Türk sevgisi bu kelime ile ifade olunamaz. Zaten başka
    milletlerin Türk'ü sevmesi de gerçekten bu sevgiye değil, geçici bir
    nezakete, çıkara, siyasi zorunluluklara işarettir. Türk'ü gerçek olarak,
    Türk'ten başkası sevmez.
    Türkçülük bir ülküdür. Ülküler, milletlerin, manevi gıdasıdır. Ülküsüz
    milletlerin en talihlisi dahi silik ve sönük kalmaya mahkûmdur. Eğer bu
    millet talihli de değilse, onun sonucu yenilmek, ezilmek, hatta yok
    olmaktır.

    Türkçülük, bütün Türklerin tek devlet halinde birleşerek, her bakımdan bütün
    milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür.

    Milli ülkümüzün ismi demektir. Bu isim, "Türk birliği" sözleriyle
    özetlenebilir.

    Ülküler, gerçekle hayalin karışmasından doğmuş olan, düne bakarak yarını
    arayan, milletlere hız veren ve uğrunda ölünen büyük dileklerdir. Milletler,
    ölebildikleri kadar yaşama hakkına sahiptirler.

    Türkçülük, Türk yurdunda Türk milletinin kayıtsız şartsız hâkimiyeti ve
    bağımsızlığı ile Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün
    olması ülküsüdür.

    Türkçülük, bütün Türklerin tek devlet halinde birleşerek, her bakımdan bütün
    milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür.


    Türkçülük, Türklerin her bakımdan Türkleşmesi taraftarıdır. Bu sınırlar
    içinde yabancı bir şey kalmayacaktır. Kayıtsız şartsız Türk kültürü hâkim
    olacaktır. Bu bakımdan Türkçülüğün kendine mahsus bir dil, tarih ve alfabe
    düşüncesi vardır.

    Türkçülük, bir fikir olduğu kadar da bir inançtır. İnanç olduğu için de
    tartışmasız, tenkitsiz kabul olunur. Onun tartışılacak ve tenkit olunacak
    tarafı temeli, esası değil, ayrıntılarıdır.

    Türkçülük, yükselmek için değil, yükseltmek içindir. Topluluklar, fedakâr
    fertlerinin çokluğu nispetinde yükselir.

    Ülkücülük "idealizm" demektir. Bizim ülkümüzün hedefi Türk Milleti'ni en
    kısa yoldan, en kısa zamanda, başkalarında avuç açmadan çağlar üzerinden
    sıçra***** çağdaş medeniyetin en ön safına geçirmek, ilimde, teknikte,
    medeniyette insan hakları ve eşitlikte, çevrecilikte yeryüzünün en kuvvetli
    varlığı haline getirmek, Türklüğü yüceltmektir.

    Türkçüler olarak davamız Türk milletinin varlığını yüceltmek ve ebediyen
    devam ettirmek davasıdır. Bu fikrin, bu davanın üstünde başka hiçbir fikir,
    başka bir dava yer alamaz. Türk milletinin varlığını korumak, yükseltmek ve
    onu ebediyen devam ettirmek fikrine hizmet etmeyen, bu fikre uygun olmayan
    hiçbir davranış, hiçbir hareket Türk milleti için geçerli olamaz.

    Türk milletinin kendine has gerçekleri vardır, şartları vardır, tarihi
    vardır, milli gelenekleri vardır, milli ruhu vardır. Türk milleti, yabancı
    ülkelerin kendi şartlarına göre meydana getirilmiş olan sistemlerin kopya
    edilmesiyle kalkınamaz kurtulamaz. Türk milletinin milli gerçeklerini
    dikkate alan, milli ruhunu dikkate alan, milli tarihine ve milli
    geleneklerine, milli ahlakına, dinine bağlı, saygılı modern ilmi, modern
    tekniği de rehber edinen yüzde yüz milli bir sistemle olabilir.

    Has Hacib Balasagunlu Yusuf tarafından XI. Yüzyıl'da yazılan "Kutadgu
    Bilig", "siyaset bilgisi" demektir. "Uğur, bahtiyarlık" demek olan "kut"
    kelimeyi şimdiye kadar "saadet veren ilim" diye boşuna tercüme etmişlerdir.
    Bu ismin anlamı, koca eserin muhtevasından da anlaşılacağı üzere
    siyasetnamedir. Toplumun bahtiyar olması için gerekli şartları saydığı malum
    olduğuna göre Türkler'in, siyaseti, "toplum bahtiyarlığı bilimi" diye
    anladıkları ortaya çıkıyor. Nitekim Kutadgu Bilig'den üç asır önce de Bilge
    Kağan, kardeşi kahraman Kül Teğin için, İçen Kağan'da babası Bilge Kağan
    için diktirdiği ünlü Orkun yazıtlarında, devlet siyaseti olarak zaferler
    milleti doyurmak, giydirmek ve çoğaltmayı, yani bahtiyar etmeyi
    başardıklarını anlatmışlardır.

    Günümüzde milleti bahtiyar edecek bir siyaset tutumundan çok, tehlikelerden
    kaçınıp yalnız içinde bulunulan günü düşünmek prensibi alıp yürümüştür.
    ******'ün çok hesaplı ve gerektiğinde çok atılgan siyasetine karşılık İsmet
    İnönü sadece hesaplı, hesabında da kendisini yanlışlara götürecek kadar
    ihtiyatlı siyaseti ile devleti yürütmeye çalışmıştır.

    Aşırı ihtiyatlı siyasetle bir millet belki uzun bir süre için, tehlikelerin
    içine dalmaktan kurtulabilir. Fakat aşırı ihtiyat pasif bir idare tarzı
    olduğu için iştahlı komşularını vazgeçiremez ve günü gelince saldırmalarını
    asla önleyemez.

    Bu sebeple milli siyaset yerine, herkesle hoş geçinme siyasetinin
    güdülmesinde hiçbir milli menfaat yoktur. Milletler, milli istekleri
    nispetinde itibarlı ve kuvvetlidirler. Bundan başka "milli istekler" yani
    "ülküler" milletlerin dinamik gücü, birliğinin sebebi, cesaretinin
    kaynağıdır.

    Türkiye, ******'ün ölümünden beri pasif bir devlet siyaseti gütmektedir.
    ******'ün zemin ve zaman icabı olarak, sırf o devir için söylediği "yurtta
    sulh, cihanda sulh" sözlerini benimsemiş görünerek pasif siyasetini bu esas
    üzerinde yoğunlaştırmış, maalesef barış uğruna kimseyi gücendirmemek
    zihniyeti hâkim olmuş ve bu zihniyet siyasi sınırlar dışındaki Türklerin
    ihmalini doğurmuştur. Herhangi bir devlette yaşayan Türklerle ilgilenmek o
    devleti gücendirir, tedirgin eder, kızdırır diye adeta cihan Türklüğü inkâr
    olunmuştur.

    Hâlbuki cihanın manzarası bu konuda ne kadar ibret vericidir. Afrika
    zencilerine kadar her millet ırkdaşlarıyla ilgilenmekten bir an
    vazgeçmemektedir. Hele şu küçük Yunanistan bir yandan Kıbrıs'ı isterken, bir
    yandan Arnavutluk'tan Epir'i koparmaya çalışmakta, daha ilerisi için de
    Bizans'ı diriltecek hesaplar yapmaktadır.

    Tarihin en eski çağlarından beri milletler arasında devamlı bir mücadele ve
    yarışma vardır. Her millet kendi varlığını yükseltmek ve diğer toplumlar
    üzerinde hakim kılmak için amansız bir çaba gösterir. Milletler arasındaki
    bu mücadeleden habersiz bulunmak, hayatın katı gerçeklerini bilmemezlikten,
    görmemezlikten gelmek olur. Medeniyetin ve tekniğin çok ileriye gittiği
    iddia edilen çağımızda milletlerin birbiri arasındaki üstünlük, kuvvet ve
    refah mücadelesi eskiden olduğu gibi bütün şiddetiyle devam etmektedir. "Hak
    kuvvetindir…" ilkesi dünyanın var olduğu günden beri milletler arası
    münasebetlerde hükmünü yürüten tek ilke olmuştur.

    Gerçi biz Türkler; tarih boyunca hak ve adaletle hükmettik. Fakat hakkı
    hâkim kılmanın vazgeçilmez şartı da yine kuvvetli olmaktır. Unutulmamalıdır
    ki dünya barışını korumak, milletlerin haklarına saygı göstermek şeklindeki
    propagandalar ne kadar iyi niyetli olursa olsun "Hak kuvvetindir…" ilkesini
    bozamamaktadır.

    Savaşmak, yaşamak için gereklidir. Çünkü milli çıkarların çatıştığı davaları
    bitirmek için savaştan başka çare bulunamamıştır. Milletleri savaşa hazır
    bulunduran iki vasıta vardır. Biri maddidir; buna "teknik" diyoruz. Biri
    ruhidir; "ülkü" adını veriyoruz. Uzun tarih göstermiştir ki, eşit maddi
    kuvvetler arasındaki çarpışmayı ruhi yönden üstün olan kazanır. Ruhi kuvvet,
    teknik kuvveti yaratabilir. Ruhi kuvvetten yoksunluk ise, maddi güç ne kadar
    büyük olursa olsun bozgun demektir.

      Forum Saati Cuma Kas. 22, 2024 9:55 am