Türk Ülküsü "" Ücüncü bölüm ""
Zafer hiçbir zaman, mahvolduklarını sananlar tarafından kazanılamaz.
Kalkınma hamlesi hiç şüphesiz bilim metodları ile olacaktır. Fakat
milletimizin toplum ve fert psikolojisiyle tarihi, milli gelenekleri,
toplumsal yapısı da hesaba katılmazsa, bilim metodları ile davranış başarıyı
sağlamaz. Çünkü nasıl ilaçlar, aynı hastalığa tutulmuş insanlar üzerinde
aynı tesiri göstermiyorsa, bilim metodu da her toplum üzerinde aynı sonucu
vermeyecektir.
Kalkınma hamlesi hiç şüphesiz bilim metodları ile olacaktır. Fakat
milletimizin toplum ve fert psikolojisiyle tarihi, milli gelenekleri,
toplumsal yapısı da hesaba katılmazsa, bilim metodları ile davranış başarıyı
sağlayamaz. Çünkü nasıl ilaçlar, aynı hastalığa tutulmuş insanlar üzerinde
aynı tesiri gösteremiyorsa, bilim metodu da her toplum üzerinde aynı sonucu
vermeyecektir.
Bilim metodu, ön düşüncelerden sıyrılmayı da emreder. Bu sebeple Türk
milletinin siyasi rejiminin ne olması gerektiği hakkında açıkça konuşmasının
zamanı da gelmiştir. Rejimler gaye değil, milletlerin saadeti için birer
vasıtadır. Bu nedenle milletler, tarihleri boyunca bazen rejim
değiştirmişlerdir. Bir bakıma rejim, milletlerin elbisesidir. Şahıslar gibi
milletler de zaman ve mekâna göre elbise giyerler. Sıcak bölgeler için pek
uygun olan ketenden göğsü açık bir elbise, soğuk iklim bölgelerinde nasıl
insanın ölümüne sebep olursa şu veya bu rejim de bazen bir milletin
çökmesini hazırlayabilir.
Bugün için de bulunduğumuz siyasi ve toplumsal şartlara göre bize uygun
gelen toplum elbisesi, yani rejim, demokrasidir. Milletimizde bu fikir
günden güne yerleşip kökleştiği gibi, birlikte hareket etmeye mecbur
olduğumuz müttefiklerimizin rejimi de budur.
Fakat demokratik rejimde kalmaya kararlı oluşumuz, demokratik olmayan eski
tarihimizi ve bize övünç veren kahramanlarımızı saygı ile anmamıza asla
engel olamaz. Çünkü geçmişini hor gören bir millet, ancak şerefsiz
insanlardan kurulu bir topluluk olabilir.
Şunu da gözden uzak tutmalıyız ki, demokrasinin başarılı olması, toplumdaki
milli şuurun kuvvetiyle orantılıdır.
Türk milletinin kalkınması derken, bu harekete, gönülleri heyecanla
çarpıştıracak ve yurttaşları fedakarlığa ve hatta kahramanlığa sürükleyecek
bir anlam vermek için kalkınma hedefinin Büyük Türkiye olması birinci
şarttır. Kültürü, bilimi, tekniği ile birlikte ahlakı ve erdemi ile de ileri
ve üstün olacak Türkiye… Yoksa sadece refah ve zenginlik için yapılacak
hamlenin, bir şirket hareketinden farkı yoktur.
Devlet ile şirket başka başka şeylerdir. Ve devlet olmayı ticaret kurumu
olmakla karıştıran topluluklar, daima başkalarının gölgesinde yaşamaya ve
ilk darbede yıkılmaya mahkûmdurlar.
Büyük devlet olmanın şartlarından biri de, zengin ve kudretli bir dile sahip
olmaktır. Milli ihmaller dolayısıyla gelişmemiş olan kökü kuvvetli dilimizi,
büyük bir bilim ve sanat dili haline getirmek ihmal olunmayacak bir
davamızdır. Ne melezleştirilmiş eski dil, ne de öz Türkçe denilen uydurma
dil, büyük bilim ve edebiyat dili olamaz. Terimleri Türk kökenlerinden
üretme, konuşma dilinde Türkçeyi veya Türkçeleşmişi seçme esasında olan bir
"Arınmış Türkçe" esas alınmıştır. İnsanın yüreği ne ise, milletin dili de
odur. Bu değerli varlık, gerçek değerlerden meydana gelecek bir akademi ve
milli şuura hâkim uzmanlar, medya ve sanatçılar eli ile korunmalıdır.
Millet olarak yaşamak isteyen toplumlar, kendi milli özelliklerini
kıskançlıkla korurlar. İskoçların etek giymesi, Hintlilerin bize garip gelen
kıyafetleri?
Yüksek bir millet haline gelmenin diğer bir özelliği olarak sağlam yasalar
koymak ve saygıyı inanç haline getirmek için, her türlü tedbirin alınmasına,
tercüme kanunlara değil de milli örften çıkarılan ve çağdaş hukuk
prensiplerine dayanan yasalar yapılmalıdır. Yasalar devleti, milleti, milli
kültürü, ahlakı, düzeni, aileyi, fertleri, şerefi ve hakları koruyacak
yasalar olmalı; adalet ölçüsü en kesin terazi ile sağlanmalıdır.
Devlet, nazari olarak, vatandaşların hayatını koruyup saadetlerini sağlamak
için kurulmuş bir müessese olduğundan, her Türk'ün sağlık, hastalık ve
işsizliğe karşı sigortalanması şeklindeki toplumcu anlayışı, huzuru
sağlayacak en temel faktördür.
Bir milletin, özellikle gençliğin ahlakı önemlidir. Çünkü milletin en
mukadderatı söz konusu olduğu yerlerde, onlar iş görecekler, kan
dökeceklerdir. Gençlik, kendini saran maddi ve manevi çevrede ahlak
disiplini, ahlak örnekleri görürse, ahlaksızlığın daima ezileceğinden
gençlik, kendisine sözle ahlaki telkin yapıldığı halde rüşvet, iltimas,
dalkavukluk, haksızlığın hâkim olduğunu görürse, işte o zaman onda ahlak
buhranı başlar.
Türk ahlakı en eski çağlardan beri toplumcudur. Yani Türklerde toplumun
menfaati insanlarınkinden üstün tutulur. Bununla beraber kuvvetli
şahsiyetler daima saygı görmüşler ve topluma faydalı olmuşlardır. Ferdiyete
değer vermeyen Türk ahlakı, şahsiyete saygı göstermiştir.
İş denize girinceye kadardır. Girdikten sonra üşümem geçer. Sen de iyi
yüzücülere has kuvvetli kulaçları büyük bir ustalıkla atmaya başlarsın.
Bize fenalığı dokunmayan milletlerin, fikirlerin ve insanların dostuyuz.
Fakat hayatın yalnız sevgiyle yürüyeceğini sanmanın büyük bir gaflet
olduğuna inanıyoruz. Dünyada her şey, zıddı ile birlikte vardır. Bundan
dolayı sevgiyle birlikte kin de bulunacaktır. Türkçülük, bir bakıma göre de
"Türklük düşmanlığı" dır.
Yalnız servet ve ferah bir topluma bahtiyarlık getirmez. Olsa olsa hayvani
bir rahatlık getirir.
Çünkü bahtiyarlık ruhi hazlarla duyulan her haldir ve yalnız insanlara
mahsustur. Ruh dediğimiz manevi değer yalnız insanlarda vardır.
Milletimizin yaşaması, yükselmesi için her şeyden evvel tek kalb olarak
çarpmak, tek ruh, tek ses halinde birlik beraberlik içinde bulunması
lazımdır. Bugün, birçok felaketlerle uğraşmış olmamıza rağmen, yeryüzünün en
büyük milletlerinden birisi Türk milletidir. Tuna nehrinden, Balkan
dağlarından Çin'e kadar hala Türkler uzanmaktadır, hala Türklerin yurdundan
geçilmektedir. Bu büyük milletin tarihte yapmış olduğu büyük işler ve
gelecekte yeniden ortaya çıkacağı büyük varlık, bu bölgede gözü olan, Türk
milletinin güçlenmesinden endişe duyan, birtakım yabancı kuvvetleri, yabancı
çevreleri endişelendirmektedir. Bunun için de Türk milletinin güçlenmesini,
kalkınmasını engellemek için her şeyden evvel milli birliğimizi ve
bütünlüğümüzü bozacak, parçalayacak fesat tertipler, fitne hareketleri
halkımızın içine, milletimizin arasına yayılmaya çalışmaktadır. Türk
milletinin kalkınması için her Türk'ün daima birinci planda gözetmesi icap
eden husus birliğin korunması, beraberliğin korunması, bizi parçalayacak,
bizi birbirimizden soğutacak, bizi birbirimize karşı getirecek her tertibin
elbirliğiyle karşısına dikilmek olmalıdır. Birliğimize kasteden tertiplerin
başında bölgecilik gelmektedir. Mezhepçilik gelmektedir.
Zafer hiçbir zaman, mahvolduklarını sananlar tarafından kazanılamaz.
Kalkınma hamlesi hiç şüphesiz bilim metodları ile olacaktır. Fakat
milletimizin toplum ve fert psikolojisiyle tarihi, milli gelenekleri,
toplumsal yapısı da hesaba katılmazsa, bilim metodları ile davranış başarıyı
sağlamaz. Çünkü nasıl ilaçlar, aynı hastalığa tutulmuş insanlar üzerinde
aynı tesiri göstermiyorsa, bilim metodu da her toplum üzerinde aynı sonucu
vermeyecektir.
Kalkınma hamlesi hiç şüphesiz bilim metodları ile olacaktır. Fakat
milletimizin toplum ve fert psikolojisiyle tarihi, milli gelenekleri,
toplumsal yapısı da hesaba katılmazsa, bilim metodları ile davranış başarıyı
sağlayamaz. Çünkü nasıl ilaçlar, aynı hastalığa tutulmuş insanlar üzerinde
aynı tesiri gösteremiyorsa, bilim metodu da her toplum üzerinde aynı sonucu
vermeyecektir.
Bilim metodu, ön düşüncelerden sıyrılmayı da emreder. Bu sebeple Türk
milletinin siyasi rejiminin ne olması gerektiği hakkında açıkça konuşmasının
zamanı da gelmiştir. Rejimler gaye değil, milletlerin saadeti için birer
vasıtadır. Bu nedenle milletler, tarihleri boyunca bazen rejim
değiştirmişlerdir. Bir bakıma rejim, milletlerin elbisesidir. Şahıslar gibi
milletler de zaman ve mekâna göre elbise giyerler. Sıcak bölgeler için pek
uygun olan ketenden göğsü açık bir elbise, soğuk iklim bölgelerinde nasıl
insanın ölümüne sebep olursa şu veya bu rejim de bazen bir milletin
çökmesini hazırlayabilir.
Bugün için de bulunduğumuz siyasi ve toplumsal şartlara göre bize uygun
gelen toplum elbisesi, yani rejim, demokrasidir. Milletimizde bu fikir
günden güne yerleşip kökleştiği gibi, birlikte hareket etmeye mecbur
olduğumuz müttefiklerimizin rejimi de budur.
Fakat demokratik rejimde kalmaya kararlı oluşumuz, demokratik olmayan eski
tarihimizi ve bize övünç veren kahramanlarımızı saygı ile anmamıza asla
engel olamaz. Çünkü geçmişini hor gören bir millet, ancak şerefsiz
insanlardan kurulu bir topluluk olabilir.
Şunu da gözden uzak tutmalıyız ki, demokrasinin başarılı olması, toplumdaki
milli şuurun kuvvetiyle orantılıdır.
Türk milletinin kalkınması derken, bu harekete, gönülleri heyecanla
çarpıştıracak ve yurttaşları fedakarlığa ve hatta kahramanlığa sürükleyecek
bir anlam vermek için kalkınma hedefinin Büyük Türkiye olması birinci
şarttır. Kültürü, bilimi, tekniği ile birlikte ahlakı ve erdemi ile de ileri
ve üstün olacak Türkiye… Yoksa sadece refah ve zenginlik için yapılacak
hamlenin, bir şirket hareketinden farkı yoktur.
Devlet ile şirket başka başka şeylerdir. Ve devlet olmayı ticaret kurumu
olmakla karıştıran topluluklar, daima başkalarının gölgesinde yaşamaya ve
ilk darbede yıkılmaya mahkûmdurlar.
Büyük devlet olmanın şartlarından biri de, zengin ve kudretli bir dile sahip
olmaktır. Milli ihmaller dolayısıyla gelişmemiş olan kökü kuvvetli dilimizi,
büyük bir bilim ve sanat dili haline getirmek ihmal olunmayacak bir
davamızdır. Ne melezleştirilmiş eski dil, ne de öz Türkçe denilen uydurma
dil, büyük bilim ve edebiyat dili olamaz. Terimleri Türk kökenlerinden
üretme, konuşma dilinde Türkçeyi veya Türkçeleşmişi seçme esasında olan bir
"Arınmış Türkçe" esas alınmıştır. İnsanın yüreği ne ise, milletin dili de
odur. Bu değerli varlık, gerçek değerlerden meydana gelecek bir akademi ve
milli şuura hâkim uzmanlar, medya ve sanatçılar eli ile korunmalıdır.
Millet olarak yaşamak isteyen toplumlar, kendi milli özelliklerini
kıskançlıkla korurlar. İskoçların etek giymesi, Hintlilerin bize garip gelen
kıyafetleri?
Yüksek bir millet haline gelmenin diğer bir özelliği olarak sağlam yasalar
koymak ve saygıyı inanç haline getirmek için, her türlü tedbirin alınmasına,
tercüme kanunlara değil de milli örften çıkarılan ve çağdaş hukuk
prensiplerine dayanan yasalar yapılmalıdır. Yasalar devleti, milleti, milli
kültürü, ahlakı, düzeni, aileyi, fertleri, şerefi ve hakları koruyacak
yasalar olmalı; adalet ölçüsü en kesin terazi ile sağlanmalıdır.
Devlet, nazari olarak, vatandaşların hayatını koruyup saadetlerini sağlamak
için kurulmuş bir müessese olduğundan, her Türk'ün sağlık, hastalık ve
işsizliğe karşı sigortalanması şeklindeki toplumcu anlayışı, huzuru
sağlayacak en temel faktördür.
Bir milletin, özellikle gençliğin ahlakı önemlidir. Çünkü milletin en
mukadderatı söz konusu olduğu yerlerde, onlar iş görecekler, kan
dökeceklerdir. Gençlik, kendini saran maddi ve manevi çevrede ahlak
disiplini, ahlak örnekleri görürse, ahlaksızlığın daima ezileceğinden
gençlik, kendisine sözle ahlaki telkin yapıldığı halde rüşvet, iltimas,
dalkavukluk, haksızlığın hâkim olduğunu görürse, işte o zaman onda ahlak
buhranı başlar.
Türk ahlakı en eski çağlardan beri toplumcudur. Yani Türklerde toplumun
menfaati insanlarınkinden üstün tutulur. Bununla beraber kuvvetli
şahsiyetler daima saygı görmüşler ve topluma faydalı olmuşlardır. Ferdiyete
değer vermeyen Türk ahlakı, şahsiyete saygı göstermiştir.
İş denize girinceye kadardır. Girdikten sonra üşümem geçer. Sen de iyi
yüzücülere has kuvvetli kulaçları büyük bir ustalıkla atmaya başlarsın.
Bize fenalığı dokunmayan milletlerin, fikirlerin ve insanların dostuyuz.
Fakat hayatın yalnız sevgiyle yürüyeceğini sanmanın büyük bir gaflet
olduğuna inanıyoruz. Dünyada her şey, zıddı ile birlikte vardır. Bundan
dolayı sevgiyle birlikte kin de bulunacaktır. Türkçülük, bir bakıma göre de
"Türklük düşmanlığı" dır.
Yalnız servet ve ferah bir topluma bahtiyarlık getirmez. Olsa olsa hayvani
bir rahatlık getirir.
Çünkü bahtiyarlık ruhi hazlarla duyulan her haldir ve yalnız insanlara
mahsustur. Ruh dediğimiz manevi değer yalnız insanlarda vardır.
Milletimizin yaşaması, yükselmesi için her şeyden evvel tek kalb olarak
çarpmak, tek ruh, tek ses halinde birlik beraberlik içinde bulunması
lazımdır. Bugün, birçok felaketlerle uğraşmış olmamıza rağmen, yeryüzünün en
büyük milletlerinden birisi Türk milletidir. Tuna nehrinden, Balkan
dağlarından Çin'e kadar hala Türkler uzanmaktadır, hala Türklerin yurdundan
geçilmektedir. Bu büyük milletin tarihte yapmış olduğu büyük işler ve
gelecekte yeniden ortaya çıkacağı büyük varlık, bu bölgede gözü olan, Türk
milletinin güçlenmesinden endişe duyan, birtakım yabancı kuvvetleri, yabancı
çevreleri endişelendirmektedir. Bunun için de Türk milletinin güçlenmesini,
kalkınmasını engellemek için her şeyden evvel milli birliğimizi ve
bütünlüğümüzü bozacak, parçalayacak fesat tertipler, fitne hareketleri
halkımızın içine, milletimizin arasına yayılmaya çalışmaktadır. Türk
milletinin kalkınması için her Türk'ün daima birinci planda gözetmesi icap
eden husus birliğin korunması, beraberliğin korunması, bizi parçalayacak,
bizi birbirimizden soğutacak, bizi birbirimize karşı getirecek her tertibin
elbirliğiyle karşısına dikilmek olmalıdır. Birliğimize kasteden tertiplerin
başında bölgecilik gelmektedir. Mezhepçilik gelmektedir.