ForumAlemi - Herkesin Gözü Burada

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ForumAlemi - Herkesin Gözü Burada

- Herkesin Gözü Burada


    Türkçe Hakkında

    avatar
    BUGRAOPEN
    Co-Admin

    Co-Admin


    Aktiflik :
    Türkçe Hakkında Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Türkçe Hakkında Right_bar_bleue

    Mesaj Sayısı : 354
    Doğum tarihi : 14/12/93
    Kayıt tarihi : 18/04/09
    Yaş : 30
    Nerden : İstanbul

    Duyurum
    Kişisel İleti / Not Defteri :
    Uyarı Puanı:

    Türkçe Hakkında Empty Türkçe Hakkında

    Mesaj tarafından BUGRAOPEN Ptsi Haz. 01, 2009 3:38 pm

    Türkçe Hakkında İlginç Notlar

    * Türkiye’den yapılan radyo televizyon yayınları etkisiyle Azerbaycanlı
    gençler artık Farsça “evet” anlamına gelen “beli” yerine “evet” demeye
    başlamışlar. Vaktiyle biz “vazife” diyorduk, onlar da “vazife”
    diyorlardı. “Görev” kelimesi kullanım alanına girmemiş olsa bile en
    azından duydukları zaman yadırgamıyorlar. Türkiye’deki alelade insan da
    Azerbaycanlı bir konuşucuyu on yıl öncesine göre daha rahat
    anlayabiliyor. Hatta Türkmenistanlı, Özbekistanlı konukları da daha
    rahat anlayabiliyor.
    * Birleşmiş Milletler ve dünya İstatistik kuruluşlarının verdiği
    verilere göre dünyada yaygın kullanılan dilleri kullanış alanı ve
    amacına göre üç kategoride sınıflayabiliriz:
    1. Dünyada en çok nüfus tarafından ana dil olarak kullanılan diller,
    2. Dünyada en geniş coğrafi alanda kullanılan diller,
    3. Dünyada bilimsel ve teknoloji alanda ticaret, haberleşme ve bilgi alışverişinde yaygın kullanılan diller.

    Birinci gruptaki diller açısından sıralama Çince, Hinduca, İngilizce, İspanyolca, Rusça, Arapça ve diğerleri;
    İkinci kategoriye göre sıralama İngilizce, Çince, İspanyolca, Arapça, Türkçe, Hinduca;
    Üçüncü kategoriye göre ise sıralamada başlıca Batı Avrupa Dilleri
    İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca ve Rusça yer almaktadır.
    Pasifik devletlerinden Japonya’nın hızla gelişen Çin’in dili de yakın
    bir gelecekte bu kategoride yer alacaktır.
    * Yabancı dil öğretimi için eğitim-öğretim dilinin mutlaka yabancı
    dilde olmasının gerekmediğini çarpıcı bir örnekle sunmak istiyorum.
    Skale dergisi 1993 yılı 1. sayısında yayınlanan “Sayılarla Avrupa
    Topluluğu” yazısında verilen bilgiye göre Avrupa topluluğunda 20–24 yaş
    arası gençlerin % 83′ü en az bir yabancı dile hâkim, bu daha yaşlılarda
    % 50 civarında. Belçika, Hollanda, İsviçre gibi ülkelerde oran çok daha
    yüksek. Buna karşın Avrupa’da bütün orta öğrenim ve üniversite öğretimi
    kendi ana dillerinde yapılıyor. Diğer bir örnek, nüfusu sadece 10
    milyon olan Macaristan’da bütün okullar Macarca, tek bir üniversite
    1991 sonrası İngilizce açıldı, ama öğrencileri yabancı. Macarca ülke
    dışında hiçbir ülkede kullanılmadığı halde her konuda bizden çok daha
    fazla Macarca kitap basıyorlar ve her Macar da bir yabancı dil biliyor.
    SCI ce taranan dergilerde yayınlanan makalelerin ülkelere göre
    sıralamasında ilk 20 sırada yer alan ülkelerden yalnız Hindistan
    yabancı dilde öğretim yapıyor. Yani her ülke kendi dilinde öğretim
    yaparak bilim üretebiliyor, diller bilim üretimine engel değil.
    * Sırf İstanbul’da İngilizce, Fransızca, Almanca İtalyanca eğitim yapan
    orta dereceli okulların sayısı 150′nin üzerende. Bütün ülkede ise özel
    okulların sayısı 1995 yılı itibariyle 871′dir. Eğer önlem alınmaz ve
    sınırlamaya gidilmezse üniversitelerimiz de bu yola girer. Eğitim
    çağında 15 milyon nüfusun tamamını böyle özel okullara göndermemiz
    mümkün olmadığından (14.300.000. toplam öğrencinin sadece 200.000′i
    özel okullara gidebilmektedir.) talep de devamlı kamçılandığından
    maalesef en seçme başarılı öğrenciler “Robert Kolej, Galatasaray
    Lisesi” başta olmak üzere yabancı dilde eğitim yapan okullara
    gönderiliyor ya da bu okulları tercihe zorlanıyor. Yabancı dilde
    öğretim yapan üniversiteler için de aynı durum söz konusu. Böyle olunca
    bütün bu üstün yetenekli çalışkan, seçme öğrencileri alan okullar hem
    yabancı dilde hem de diğer sosyal ve fen derslerinde daha başarılı
    oluyorlar. Bu sonuç da biraz önce değindiğimiz genel kanaati
    oluşturuyor. Yani malzeme kaliteli olduğu için ürün de kaliteli oluyor.
    Önemli olan bir öğretim kurumunun öğrenci alırken hangi yüzde
    diliminden öğrenci aldığına bakılarak bu öğrencileri hangi yüzde
    diliminden mezun ettikleridir. Mezunlar ilk yüzde diliminden daha
    başarılı yüzdeye yerleştirilebiliyorsa o kurum başarılıdır.
    * Tarihçi Jean-Paul Roux, ”Türklerin Tarihi” adlı yapıtında ”Türklerle
    ilgili olarak kabul edilebilecek biricik tanım dilbilgisel olandır. …
    Türklerin dili çok büyük bir çekim gücüne sahip olduğundan ilişkide
    bulundukları birçok insan topluluğu tarafından benimsenmiştir.” diyor.
    Ünlü dilbilimciler, Türkçenin yetkinliğini ve kurallı oluş bakımından
    öteki dillerden üstünlüğünü övmüşlerdir.
    * Max Müller, Türkçe hakkındaki görüşlerini şöyle açıklıyor: ”Türkçenin
    bir dilbilgisi kitabını okumak, bu dili öğrenmek niyetinde olanlar için
    bir zevktir. Türlü dilbilgisi kurallarının belirlenmesindeki ustalık,
    eylem çekimlerindeki düzenlilik, bütün dil yapısındaki saydamlık,
    kolayca anlaşılabilme niteliği, insan zekâsının dil aracılığı ile
    beliren üstün gücünü kavrayabilenlerde hayranlık uyandırır… Türk
    dilinde her şey saydamdır, apaçıktır.

    * Jean Deny, ”Türk dili, seçkin bir bilginler kurulunun danışma ve
    tartışmaları sonucunda oluştuğu kanısını uyandırıyor. Fakat böyle bir
    kurul, Türkistan bozkırında kendi başına kalmış olarak ve kendi
    yasaları ya da kendi içgüdüleri itişiyle, insan beyninin yarattığı bu
    sonucu sağlayamazdı !” demektedir.
    * XIII. yüzyılda Cengiz Hanın Moğol İmparatorluğu, yaklaşık olarak, tüm
    Türk Dünyasını egemenliği altında toplamıştır. Moğol İmparatorluğunun,
    devlet dili olarak Uygur Türkçesini ve Uygur yazısını kullanmıştır.
    * Türk dilinin büyüleyici etkisi kendini göstererek, Türkçe, Anadolu da
    hızla yaygınlaşan halk dili olur. Moğol işbirlikçisi Anadolu Selçuklusu
    sultanlarının egemenliğine başkaldıran Türkmen beyi Karamanoğlu Mehmet
    Bey’in Konya’yı ele geçirip Siyavuş’u Selçuklu sultanı yapması, Türk
    dili için mutlu bir olay olur: Karamanoğlu Mehmet Bey, 19 Mayıs 1277′de
    ünlü fermanını yayınlar: ”Bugünden sonra divanda, dergâhta, mecliste ve
    meydanda Türkçeden gayrı dil konuşulmayacaktır! ”. Türkçenin bu
    bağımsızlık bildirgesiyle, Moğolların ilerlemesini durdurmuş olan ”
    külahlı, ayağı çarıklı ve kara kilimli Türkmenler”, Farsçayı
    benimsetmeye çalışan ”Rumi” adı takınmış Selçuklulara karşı bir dil
    yengisi kazanmışlardır.
    * Yunus, Mevlana’nın Mesnevisini okuduğunda çok uzun ve belki biraz da
    Farsça yazılmış olmasını beğenmeyerek, bu Mesnevinin yerine:
    ”Ete kemiğe büründüm
    Yunus deyi göründüm.”
    Beytini önermesi, Türkçeyi sevenler için etkileyicidir. Yunus’un
    şiirleri yüz yılardan beri Türklerin belleğinde yaşamaktadır. Günümüzde
    Birleşmiş Milletler yapısının girişinde duvara yazılan :
    Gelin kardeş olalım
    İşi kolay kılalım
    Sevelim sevilelim
    Dünya kimseye kalmaz
    Dörtlüğü ile Yunus Emre güzel Türkçe ve insancıllık dersi vermektedir.
    * Karacaoğlan, Dadaloğlu, Köroğlu, Kaygusuz Abdal ve daha nice Türk
    halk ozanları koşmalar, koçaklamalar söyleyerek Türk dilinin
    gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Osmanlı şairlerinden daha özgün,
    daha kalıcı olmuşlardır. Örneğin en ünlü Osmanlı şairleri,
    Karacaoğlan’ın ”Çukurova bayramlığın giyerken / Çıplaklığın üzerinden
    soyarken / Şubat ayı kış yelini kovarken / Cennet demek sana yakışır
    dağlar” dörtlüsü ile başlayıp ”Karacaoğlan size bakar sevinir /
    Sevinirken kalbi yanar göğünür / Kımıldanır hep dertleri devinir / Yas
    ile sevinci yıkışır dağlar” dörtlüsü ile biten koşmasındaki özgün doğa
    betimlemesinin düzeyine ulaşamamışlardır. Bu koşmadaki anlatım
    akıcılığı ve sözcük zenginliği, Türkçenin gücünü ortaya koymaktadır.
    * I. Abdülhamit’in tahta geçmesi sonrasında Anayasanın (Kanun-u Esasi)
    hazırlanmasında dil sorunu ortaya çıktı: Geniş Osmanlı topraklarından
    Meclise gelecek temsilciler hangi dil ile konuşacaktı? Batı, yüzyıllar
    önce tek bir ulusal dili egemen kılıp geliştirerek böyle bir sorunla
    karşılaşmamıştı. Uzun tartışmalardan sonra -azınlıkların tepkileri de
    yatıştırılarak- Anayasanın 18. Maddesine Osmanlı Devletinin resmi
    dilinin Türkçe olduğuna ve devlet hizmetlerine gireceklerin bu dili
    bilmesinin gerektiğine ilişkin hüküm konuldu. II. Abdülhamit’in Meclisi
    kapattıktan sonra uyguladığı ağır sansür, dili kapsamadığından,
    aydınların Türkçeyi geliştirme çabaları kesintiye uğramamıştır. II.
    Abdülhamit, sadrazamlığa atadığı Türkçe bilmeyen Çerkez Hayrettin
    Paşanın telkini ile devletin resmi dilinin Arapça olmasını istemiş ise
    de, Sait Paşa’nın ”Devlet dili Arapça olursa Türklük ortadan kalkar”
    diyerek karşı çıkması üzerine, bu isteğinden vazgeçmiştir.
    * Osmanlı döneminde, tıp, mühendislik ve askerlik terimlerinin Batı
    dillerinden Osmanlıcaya çevrilmesi görüşü egemendi. Ancak terim
    türetmede Türkçe sözcüklerden değil de Arapça ve Farsça sözcüklerden
    yararlanılmakta idi. Bu “takıntıyla” kimi zaman gülünçlüklere
    düşülürdü. Örneğin Osmanlının İtalya’dan satın aldığı topların üzerinde
    ”Balliemez” damgası bulunduğu için, bu toplar Türkler arasında
    ”Balyemez Topu” diye adlandırılmıştı. Ancak Osmanlının bilgiç
    okumuşları, bu toplara Türkçe bir ad konulduğunu sanarak, Türkçe
    sözcükleri aşağılık sayıp Türkçeyi bilimsel ürünleri adlandırmaya
    yakıştıramadıklarından, Türkçe ”Balyemez” sözcüğünü, yarısı Arapça
    yarısı Farsçaya çevirerek ”Asalnemihored” yapmıştı. ”Asal”, Arapça
    “bal”, ”Nemi-hored” ise Farsça “yemez” anlamına geliyordu
    * Abece sorununu, ****** ”Bizim ahenkli zengin dilimiz Yeni Türk
    Harfleriyle kendini gösterecektir.” diyerek, 3 Kasım 1928 tarihinde
    Mecliste kabulünü sağladığı yasayla, Latin harflerine dayanan Türk
    abecesini dilimize kazandırmıştır.
    * Hint-Avrupa ve Sami dillerine göre Türkçenin sözcük ve bu arada bilim
    terimleri türetmede önemli bir üstünlüğü vardır. Prof. Doğan Aksan‘ın
    ”Türkçenin Gücü” yapıtında açıklandığı üzere, Türkçemiz bu özelliği ile
    benzersiz üstünlüğe sahiptir. Bu yapıtta ‘’sür-” kökünden, yalnızca
    Türkiye Türkçesinde 100 kadar türetilmiş sözcük örneği verilmiştir.
    * 1936 yılında Kahire’de toplanan Arap dil kurultayı, Türkçe kökenli
    3600 kadar sözcüğü Arapça sözlükten çıkarmıştır. Çıkarılan bu sözcükler
    arasında ‘’sarık” sözcüğü de vardır.
    * 12 Eylül Darbesi sonrası, dilde geriye dönüş zorlamalarına girilmiş,
    kimi öz Türkçe sözcüklerin kullanılması Yönetim Buyruğuyla
    yasaklanmıştır. Bu sözcükler arasında ”devrim” ve dönemin devlet
    başkanı Kenan Evren’in soyadı olan ”evren” sözcüğü bile bulunmakta idi…

      Forum Saati Perş. Eyl. 19, 2024 4:03 am