ForumAlemi - Herkesin Gözü Burada

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ForumAlemi - Herkesin Gözü Burada

- Herkesin Gözü Burada


    İki Türkçü : ****** ve Türkeş

    avatar
    BUGRAOPEN
    Co-Admin

    Co-Admin


    Aktiflik :
    İki Türkçü : Atatürk ve Türkeş Left_bar_bleue100 / 100100 / 100İki Türkçü : Atatürk ve Türkeş Right_bar_bleue

    Mesaj Sayısı : 354
    Doğum tarihi : 14/12/93
    Kayıt tarihi : 18/04/09
    Yaş : 30
    Nerden : İstanbul

    Duyurum
    Kişisel İleti / Not Defteri :
    Uyarı Puanı:

    İki Türkçü : Atatürk ve Türkeş Empty İki Türkçü : ****** ve Türkeş

    Mesaj tarafından BUGRAOPEN Ptsi Haz. 01, 2009 8:50 pm

    İKİ TÜRKÇÜ: ATATÜRK VE TÜRKEŞ

    İkisi de ALLAH’ın sonsuz rahmetine kavuştu, ikisi de şimdi yüce
    yaratıcının yanında. Türkiye son kırk elli yılda öylesine fikrî
    girdaplara düşürüldü, öylesine kısır döngülerin içine sokuldu ki, bu
    toz duman içinde birbirine çok benzeyen bu iki büyük insan hakkında
    ilmin, ahlâkın ve vicdanının süzgecinden geçen ciddî tahlillerden
    mahrum bırakıldık. İkisinin de etrafı üç-beş sloganla çevrildi ve
    "Kitle psikolojisi", "fikri derinliğinin" önüne geçti. ******süz bir
    "******çülük" ve Türkeş’in binlerce defa reddettiği bir "Türkeşçilik"
    kitlelere dayatıldı. Bu millet için bu iki büyük lider ne yapmışlardı?
    Ülküleri, kaderleri ve mücadeleleri ile birbirlerine çok benzeyen bu
    iki büyük insan arasındaki şaşırtıcı benzerlikler ve hayatlarının
    "trajik" noktalarına temas etmek istiyorum:
    Birincisi, ikisi de kendisine soyadı olarak "TÜRK" adını seçmişlerdir.
    Bunun şuurlu ve gururlu bir seçim olduğu, hem tarih kaynaklarında
    sabittir hem de hayatlarıyla ortaya konulmuştur.
    İkincisi, ikisi de Osmanlı Devleti dağılmadan doğmuşlardır. İkisinin
    de doğduğu yer, Türkiye’nin sınırları dışındadır. İkisinin de doğduğu
    yerde Rum ve Yunan düşmanlığı, milliyetçiliğin belirgin vasıflarını
    meydana getirmektedir. Bu düşmanlık elbette marazi değil, düşmanca bir
    tutum karşısındaki tavır alıştır. Her ikisinin de çocukluğu soykırımcı
    Yunan ve Rum çetelerinin arasında geçmiştir. İkisi de daha çocukken
    aynı düşmanlığın kıskacına bilenerek, milli kimliklerini tanıdılar.

    Başbuğ TÜRKEŞ’in doğduğu mekan şimdi hür bir TÜRK Devletinin toprağı.
    Başbuğ ATATÜRK’ün doğduğu mekan hala kurtarılmayı bekleyen vatan
    toprağı. Türkeş bu bakımdan mutlu öldü, ****** hüzünlüydü.
    Üçüncüsü, ikisi de askeri mekteplere ilgi duyuyordu. İkisi de "asker"
    oldu. İkisi de üniformasını çıkardı, halkın arasına karıştı. ******
    Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu, Türkeş Milliyetçi Hareket Partisi’ni...
    ****** kurduğu devletin başına geçti, ideallerini bir bir
    gerçekleştirmeye başladı. Türkeş, Türk milliyetçilerinin iktidara
    gelişini göremedi. ****** mutlu öldü, Türkeş hüzünlüydü...
    Dördüncüsü, ikisi de kelimenin tam anlamıyla "TÜRKÇÜ" idi. İkisinin
    Türkçülüğü de ayırıcı değil birleştirici idi. Irka dayalı değil,
    kültüre dayalı bir Türkçülük hareketini benimsediler. İkisi de Türk
    kültürünün sınırlarını iyi biliyordu. İkisi de Türk’ün tarihini
    Türk’ün "kaynağı"nda aradı. İkisi de bir gün Türklerin hürriyetlerine
    kavuşacaklarına inanıyorlardı. İkisi de bunun için mücadele etti.
    ******’ün 1933 yılında söylediği şu sözler bakımından manidardır:
    "Bugün Sovyet Rusya, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu
    dostluğa ihtiyacımız vardır.

    Fakat yarın ne olacağını hiç kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı
    İmparatorluğu gibi parçalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu
    milletler, avuçlarından kaçabilir. Dünya bir dengeye ulaşır. O zaman
    Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun, komşumuzun
    idaresinde dili bir, inancı bir özü bir kardeşimiz vardır. Onlara
    sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup
    beklemek değildir; hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl
    hazırlanır? Manevî köprüleri sağlam tutarak... Dil bir köprüdür, inanç
    bir köprüdür, tarih bir köprüdür. Bugün biz bu kitlelerden dil
    bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından ayrılmış, çok uzağa
    düşmüşüz. Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onların ki mi? bunun
    hesabını yapmakta fayda yoktur. Onların bize yaklaşmasını
    bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli. Tarih bağı kurmamız
    lâzım. Folklor bağı kurmamız lâzım, Bunları kim yapacak? Elbette biz.
    Nasıl yapacağız? İşte görüyorsunuz; dil encümenleri, tarih encümenleri
    kuruluyor. Dilimizi onların diline yaklaştırmaya ve böylece
    birbirimizi daha kolay anlar hâle gelmeye çalışıyoruz, ortak bir mazi
    yaratmak peşindeyiz. Bunlar adı konarak açıktan yapılmaz, bunlar,
    devletin ve milletlerin derin düşünceleridir..." (İsmet Bozdağ,
    "******’ün Sofrası" İstanbul 1971) ******’ün kalbini dolduran bu
    gizli mücadele işareti, Türkeş’in yüreğini dolduran bir istiklâl ve
    hürriyet ülküsüne dönüştü. ****** kısmen de olsa Türk dünyasının
    hürriyetine kavuştuğunu göremeden öldü. Türkeş ise bu idealin gerçek
    oluşunu an be an yaşadı. Türkeş bu bakımdan mutlu öldü, ******
    hüzünlüydü.

    Beşincisi, ikisi de kendilerine sembol olarak "BOZKURT"u seçti. Türk
    tarihinin ve destanının bu şanlı sembolü ikisinin de yüreğini
    tutuşturdu. ******, Türk parasını, pulunu Bozkurtlarla donattı.
    Yaşadığı dönemde her köşeye her vesileyle bozkurt damgası vurdu.
    Türkeş, ******’ün Türklüğün sembolü olarak kullandığı ve izci
    teşkilâtında "YAVRU KURTLAR" olarak gençliğe aşıladığı Bozkurdu, bir
    idealin mensuplarının tamamının adı hâline getirdi. Türkeş ile
    Bozkurt, Türk Milliyetçiliğine inananların genel adı oldu. ******
    ölünce, bozkurtları öldürdüler, Türkeş ölünce milyonlarca bozkurt
    meydanları doldurdu. Bu bakımdan ****** hüzünlüydü, Türkeş mutlu
    öldü.

    Altıncısı, ikisi de ilme bağlıydı. İkisi de çok okur ve çok yazardı.
    İlim, ikisinin de vecizelerinde ve düşüncelerinde birinci sırayı
    alıyordu. "Hayatta en hakiki mürşid ilimdir, fendir" sözü ******’ün
    çağlar ötesine ulaşacak dünya görüşünün sembolü idi. İkisi de Türkçü
    bilim adamlarına ve şairlerine son derece yakındı. O membalardan
    beslenmişlerdi: ****** ile Ziya Gökalp, Türkeş ile Atsız... İkisi de
    bu büyük fikir adamlarını erken kaybetti... İkisi de hüzünlüydü.
    Yedincisi, ikisi de Türk tarihinin en eski kaynaklarına yönelmişti.
    İkisi de Türkistan steplerinin, Göktürk Kitâbelerinin, Alp Er Tunga
    Sagusu’nun izinden giderek köklere ulaşmayı hedefliyordu. ******,
    yıkılan bir imparatorluğun enkazından kurtularak, Türkistan
    steplerindeki membaa ulaşmak isterken, Türkeş, o enkazın üzerinde
    yürünür hâle gelen Türkiye’nin yeni şartlarını da değerlendirerek,
    kopuk bir halkayı "ÜÇ HİLAL" ile genç cumhuriyete bağladı.
    Sekizinci, ikisi de gençliğe büyük değer verdi İkisi de gençliği,
    istikbalin teminatı olarak gördü. ******’ün "Gençliğe Hitabesi"
    "Göktürk Kitâbesi" kadar anlamlı ve tarihîdir. Türkeş bütün hayatını
    gençlere adadı. Her ihtilâlin biçtiği gençlik fidanını yeniden dikti,
    yeniden büyüttü... Nihayet ******’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet
    ettiği gençliği yetiştirdi. O gençlik hem Türkiye Cumhuriyeti’ni hem
    de Türk Dünyasını korumak ve kurtarmak sevdasıyla donandı.
    Dokuzuncusu, Türkiye Türk
    çü ******’ü bu derece iyi anlayan Türkeş’i
    sağlığında yeteri kadar anlayamadı. ****** adına yapılan ihtilâllerin
    mağduru Türkeş ve onun gençliği oldu. Şimdi ikisi de Ankara’nın iki
    mutena tepesinde birbirlerine gülümsüyorlar. Biri Anıttepe’deki
    Anıtkabir’de, diğeri Beştepe’de ki Anıt- Mezarda Türk Milletinin
    geleceğini hazırlayan iki lider olarak ebedi istirahatgâha çekildiler.
    Onlar yarattıkları parlak tarihe mal oldular. Alp Er Tunga gibi...
    Bilge Kağan gibi... Alparslan gibi... Fatih gibi... Yüce yaratıcının
    rahmeti üzerine olsun...Ruhları Şad olsun.

      Forum Saati Cuma Kas. 22, 2024 3:23 pm