ForumAlemi - Herkesin Gözü Burada

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ForumAlemi - Herkesin Gözü Burada

- Herkesin Gözü Burada


    Yılmaz Özdil

    avatar
    BUGRAOPEN
    Co-Admin

    Co-Admin


    Aktiflik :
    Yılmaz Özdil Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Yılmaz Özdil Right_bar_bleue

    Mesaj Sayısı : 354
    Doğum tarihi : 14/12/93
    Kayıt tarihi : 18/04/09
    Yaş : 30
    Nerden : İstanbul

    Duyurum
    Kişisel İleti / Not Defteri :
    Uyarı Puanı:

    Yılmaz Özdil Empty Yılmaz Özdil

    Mesaj tarafından BUGRAOPEN Ptsi Haz. 01, 2009 8:49 pm

    43 (kırküç) yıldır sorulmayan soru

    Aslında dün yazacaktık...

    Araya deprem girdi, bugüne kaldı.

    Demiştik ki, bayramdan önce...

    "AB için referandum yapılsın."

    Madem millet için AB'ye girmek istiyorsunuz... Yetti

    artık, emrivaki...

    Millete sorun.

    İstiyor mu, istemiyor mu?

    Çünkü benim bildiğim, AB'nin bir numaralı kriteri,

    millet ne istiyorsa, onu yapmak...

    Aksini değil.

    Bu nedenle onlar kendi milletlerine sordu... İsteyen

    girdi, istemeyen girmedi.

    Mesela, Norveç...

    Seçilmiş bir hükümet vardı iktidarda.

    Yani milletten "yetki" almıştı.

    Ama buna rağmen, referandum yaptı.

    "Hayır" dedi millet... Girmediler.

    Bir zarar gördüklerini de, görmedim.

    Peki ya biz?

    İlk başvuru, 1959'da.

    Menderes... Rahmetli...

    Kimseye başvurdu mu, "başvuralım mı, başvurmayalım

    mı" diye?

    Başvurmadı.

    Başvurmadan başvurdu...

    Sonra?

    Hatırlayın...

    Demirel, Ecevit, Özal, Yılmaz, Çiller...

    Hepsi birer defa girdi AB'ye...

    Hepsi, ayrı ayrı kutlama yaptı AB'ye girdiğimiz için.

    E baktı ki millet, bir yere girdiğimiz falan yok...

    "N'oluyor" demeye kalmadı...

    Tayyip Erdoğan iki defa daha girdi.

    Patlattığımız havai fişeğin haddi hesabı yok, AB'ye

    girdiğimiz için.

    En fazla defa biz girdik!

    Ama hâlâ dışardayız.

    Hatta, dışarda bi tek biz varız.

    Bu arada bize giren girene...

    Ve işte bugünkü soru...

    Siyasilere değil, size.

    Herkes kendine soracak.

    Herkes kendine verecek cevabı...

    1963 Ankara Anlaşması'nı milat kabul edersek... Dile

    kolay, 43 yıldır...

    Ekonomiden hukuka, tarladan gökyüzüne, aklınıza

    gelen gelmeyen her konuda

    "AB'ye uyum için" yasa çıkardık.

    Hayatınızda olumlu yönde ne değişti?

    Size ne faydası oldu?

    Çünkü şöyle bir manzara var.

    Çıkarılan AB'ye uyum yasaları...

    Bölücüye yaradı.

    Apo'ya yaradı.

    Fehriye'ye yaradı.

    Köktendinciye yaradı.

    Takıyyeciye yaradı.

    Diasporaya yaradı.

    Rum'a yaradı.

    Cari açığa yaradı.

    Kapkaççıya yaradı.

    Katile, ite, uğursuza yaradı.

    Peki...

    Aynı AB'ye uyum yasalarının...

    Vergisini ödeyen, karıncayı incitmeden hayatını

    sürdürmeye çalışan, yargıya güvenen, devletini seven, bayrağına saygı

    gösteren, namuslu, yurtsever vatandaşa nasıl bir faydası oldu?

    Açalım biraz...

    Bu nasıl ortak?

    Sınıflar sardalya kasası gibi...

    60'şar 70'şer kişi sığışıyor çocuklarımız.

    Öğretmenlerimiz, ameleden az kazanıyor.

    Bu şartlarda AB'ye girmemiz mümkün mü?

    Değil.

    Peki siz hiç, bugüne kadar Avrupa Birliği'nin bir defa

    olsun, "bu sorunu çöz, çözmezsen olmaz" dediğini duydunuz mu?

    Ben duymadım.

    Ama eğitimle ilgili ne duyuyoruz hep?

    "Ruhban Okulu'nu aç."

    Sabahın 4'ünde giriyoruz hastane kuyruğuna... Kalp

    ameliyatına bile 6 ay sonraya gün veriliyor...

    Temel insan hakkımız yok yani!

    "Al şu fonları, hastane aç" diyor mu?

    Demiyor... Ne diyor?

    "Limanları aç."

    Bayramda 104 kişi daha öldü. Her yıl küçük bir

    Avrupa kenti kadar

    insanımız yollarda heba oluyor.

    "Yollarını düzelt" demesi gerekmez mi?

    Gerekir... Ama o ne diyor?

    "Ermenistan'a yol aç."

    Resmi olarak 2.5 milyon, gayriresmi olarak 10 milyon

    işsiz var Türkiye'de.

    Fas'ın Tunus'un Cezayir'in işsizini alıyor.

    Bize duvar.

    Bi tek kimi alıyor bizden?

    PKK'lıyı.

    İşçi suçlu. Terörist mağdur.

    Bölücü posteri taşıyana "dokunma" diyor.

    ****** posteri asana "indir onu" diyor.

    AB üyesi İngiltere, kendi genelkurmay başkanına göre

    bile, "elalemin ülkesinde işgalci."

    Çıt çıkmıyor.

    Bizim asker, "kendi toprakları üzerinde" uçak

    uçuruyor... Şiddetli itiraz.

    Kınama.

    El ele verip, Çanakkale'den Antep'e, İzmir'den Urfa'ya,

    katlettikleri Türk'ün haddi hesabı yok.

    "Soykırımcısın" diyor.

    "Değilim" demek yasak üstelik.

    Kendi ülkesinin şartlarına göre kanun çıkarmakla

    yükümlü olan Meclis, "tercüme bürosu"na döndü... Trafik suçu bile

    işlenmeyen ülkelerin kanunları bire bir Türkçe'ye çevriliyor.

    Sonra ne oluyor?

    İt, uğursuz kol geziyor.

    Namuslu vatandaş korku içinde.

    Farz edelim, Akmerkez'e gittiniz.

    Üstünüz aranıyor mu?

    Aranıyor... Çocukların bile aranıyor.

    Ama polis, şüphelendiği bir kişinin üstünü

    arayabiliyor mu?

    Arayamıyor.

    Neden?

    Çünkü artık, hakim kararı gerekiyor.

    Akmerkez'deki güvenlik görevlisinin hakim kararına

    ihtiyacı yok...

    Devletin polisinin hakim kararına ihtiyacı var.

    Buna "AB'ye uyum" deniyor.

    Tatile gideceksiniz...

    Mesela, Belçika'ya.

    Vize vermek için, tapu istiyor, banka cüzdanı istiyor,

    gidiş-dönüş uçak bileti istiyor, kalacağın otelin rezervasyonunu

    istiyor, şimdi yeni moda çıktı, kulaklarını gösteren fotoğraf istiyor.

    Ama Fehriye orada.

    Hâlâ bir terslik yok mu burada?

    Cumhuriyet 83 yaşında...

    AB kaç yaşında?

    "AB için referandum yapalım" dedik...

    Ali Kemaller çok kızdı.

    Devam o zaman...

    Temel sorun şu aslında...

    Yıllardır diyorsun ki, "AB, AB..."

    E görüyorsun ki, iş boka sarıyor.

    Şimdi çıkıp, nasıl diyeceksin...

    "Bu iş yanlışmış."

    Nasıl diyeceksin?

    İnsanın, yanıldığını kendisine bile itiraf etmesi

    zordur.

    Ama yanıldıkları nokta, AB değil.

    "Türkiye'yi adam edecek" bütün güzelliklerin, ancak

    ve sadece, "dışardan gelebileceğini" sanıyorlar.

    "Bizi kurtarsa kurtarsa, yabancılar kurtarır"

    zannediyorlar.

    Yanıldıkları nokta bu.

    Zihniyetlerinin dedeleri de, İngiliz Muhipleri

    Cemiyeti'ydi... Amerikan mandacılarıydı.

    Hatta, başka versiyonlarını da yaşadık, yakın

    geçmişte...

    Hatırlayın...

    Sovyet'e sarılmıştı çoğu.

    Kendi devrimine dudak büküp, elalemin devrimini

    alkışlıyorlardı.

    Gorbaçov çıktı, pardon dedi...

    Harç bitti, yapı paydos, herkes yoluna...

    Ayazda kalakaldılar!

    Savruldular.

    Kimi "eşitlik meşitlik" falan derken, en vahşi

    patrondan daha kapitalist oldu...

    Kimi daha düne kadar Allah'a bile inanmazken, takke

    taktı kafasına.

    Nereyi tuttularsa, kurudu!

    "Yabancıların" becerebileceğine inandılar...

    Mustafa Kemal'in "kalıcı" olabileceğine inanamadılar

    bir türlü.

    Bakar kör çünkü bunlar. Görmüyorlar.

    Ama dünya görüyor...

    Geçen yüzyıldan bu yüzyıla "ayakta geçmeyi başaran

    tek ideoloji" O ufak tefek, sarışın adamın devrimi oldu.

    İlelebet payidar.

    Ben de şunu görüyorum naçizane...

    Ve gurur duyuyorum...

    Bunlar nereye sarıldıysa, kurudu.

    Ama özellikle lise ve üniversite gençliğimizin

    yüreğinde yeşeriyor

    Kemalizm hergün... Her genç, yeni bir fidan... Kökleri

    Asya'da, dalları

    Avrupa'da, yaprakları ABD'de Avustralya'da.

    Bu gençlerden cesaret alarak, soruyorum...

    Cumhuriyet 83 yaşında.

    AB kaç yaşında?

    Milletlerin ömrüne bakacaksak eğer...

    Bizim devletimiz varken, bunlar mağarada yaşıyordu,

    mağarada.

    Sen kime akıl öğretiyorsun?

    Hıyarağası!



    Asabım bozulduğu için ağzımı bozdum, kusura bakmayın.

      Forum Saati Salı Kas. 05, 2024 12:22 am