NECİP FAZIL KISAKÜREK
(26 Mayıs 1905 - 25 Mayıs 1983)
HAYATI
Maraş'lı bir soydan gelen Necip Fazıl'ın çocukluğu,
mahkeme reisliğinden emekli büyük babasının İstanbul Çemberlitaş'taki
konağında geçti. İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri
ile Bahriye Mektebi'nde (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı.Lisedeki
hocaları arasında dönemin ünlülerinden Yahya Kemal,Ahmet
Hamdi(Akseki),İbrahim Aşki gibi isimler vardı.
İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten (1924) sonra
gönderildiği Fransa'da Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümünde okudu.
Paris'te geçen bohem günlerinden sonra,Türkiye'ye dönüşünde
Hollanda,Osmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak
çalıştı. Bir Fransız okulu,Robert Kolej,İstanbul Güzel Sanatlar
Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı,Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde hocalık yaptı(1939-43).Sonraki yıllarında
fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.
Şairliğe ilk adımını on yedi yaşında iken,annesinin arzusuyla başladı
ve ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı.Milli Mecmua ve Yeni Hayat
dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonra,Paris
dönüşü yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu
çok genç yaşta çağdaşı şairlerin en önüne çıkararak edebiyat
çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan uyandırdı.Henüz otuz yaşına
basmadan çıkardığı yeni şiir kitabı Ben ve Ötesi (1932) ile en az
öncekiler kadar takdir toplamayı sürdürdü.
Şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni
bir dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı
gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur.Bohem hayatını
en koyu rengiyle yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte
olan Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz.Necip
Fazıl'ın hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro
eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme
rastlar.Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak gibi piyesleri büyük ilgi
görür.Bu eserlerden Bir Adam Yaratmak,Türk tiyatrosunun en güçlü
oyunlarındandır.
Necip Fazıl'ın şairliği ve oyun yazarlığı kadar önemli yönü,çıkardığı
dergilerle düşünce hayatımıza kattığı zenginlik ve bu dergilerde çıkan
yazılarla sürdürdüğü mücadeledir.Haftalık Ağaç dergisi(1936,17 sayı)
dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir okul olmuştur.Büyük
Doğudergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti (CHP)
yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok
sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi,163. maddeye aykırı bulunan
yazıları ve kimi zaman da bulunan bahanelerle birkaç yılda bir hapse
mahkum oldu.Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer
alır.Sık sık kapatılan ve çeşitli bahanelerle toplatılan Büyük Doğu'nun
çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını Yeni İstanbul,
Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman
gazetelerinde yayımlandı. Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi imzası
dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi müstear isimler
kullandı.1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde
verdiği konferaslarla büyük ilgi topladı.Başta İdeolocya Örgüsü (1959)
olmak üzere düşünce eserleriyle kültür hayatımıza verdiği büyük hizmet,
diğer tüm yönlerini bile geride bırakacak üstünlüktedir.
1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, 'İman ve İslam Atlası' adlı
eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981),Türkiye
Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almış beratla 'Sultan-üş
Şuara' (Şairlerin Sultanı) ünvanını kazanmıştır.
VASİYETİ
1- Bu vasiyet,çoluk-çoğumun ve şahsi yakınlarımın dar ve hususi
kadrosundan ziyade,onların da içinde olduğu geniş ve umumi zümreyi
muhatap tutuyor.Başta gerçek Türk'ün ruh köküne bağlı yeni gençlik, şu
kadar yıllık mücadele hayatımda beni okumuş veya dinlemiş her
fert,kısaca Allah ve Resulüne perçinli herkes...Onlara hitap ediyorum
ve dileklerimin yerine getirilmesi için gerekli çalışmayı işte bu yeni
gençliğe ısmarlıyorum! Eğer üzerilerinde bir hakkım varsa,Hesap Gününde
tek tek sorumludurlar. Emanetim, beni seven ve İslam davasında bir hak
sahibi olduğumu kabul eden herkese...
2- Fikir ve duyguda vasiyete lüzum görmüyorum.Bu bahiste bütün
eserlerim,her kelime,cümle,mısra ve topyekün ifade tarzım vasiyettir.
Eğer bu kamusluk bütünü tek ve minicik bir daire içinde toplamak
gerekirse söylenecek söz "Allah ve Resulü;başka herşey hiç ve
batıl"demekten ibarettir.
3- "Büyük Doğu Yayınları" kitabevi kuruluncaya kadar şunun bunun
neşrettiği eserlerim arasında mukaddes ölçülere karşı küçük ve hafif
çapta laubali,dikkatsiz ve ciddiyetsiz,hürmet ve haşyetten mahrum ve ne
varsa -isterse nokta veya virgül olsun-onları reddediyor, malım
olmaktan çıkarıyor ve bütün sorumluluğumu,bundan böyle kendi idare,
murakabe ve firmam altında çıkaracağım eserlere bağlıyorum.İnşallah Hak
bana onları dünya gözüyle bütünleşmiş ve tamamlanmış gösterir, arkamdan
gelecekler de bu örneklere göre devam ederler,virgül oynatmaktan bile
çekinirler.İslama pazarlıksız ve sımsıkı bağlanmadan önceki şiirlerim
ve yazılarım arasında hatta küfre kadar gidenler ise,çoktan beri eser
çerçevem dışına çıkarıldığı,herbirinden ayrı ayrı istiğfar edildiği ve
çöp tenekesine atıldığı için nereden nereye geldiğimi göstermekte bile
kullanılmamalı ve onlarla müminleri benden çevirmek isteyeceklere -çok
denenmiştir- şu cevap verilmelidir: "Koca Hz.Ömer bile Allahın Resulünü
öldürmeye davranmış ve peşinden bütün sahabilerin, derecede ikincisi
olmak gibi bir şerefe ermiştir.Hiç ona bu ilk davranışından ötürü
sonradan dil uzatan olmuşmudur? Belki o noktadan bu noktaya gelmekte
faziletlerin en büyüğü vardır."
Eserlerim mevzuunda vasiyetim kısaca şu:İlk yazılarımdan birkaçı asla
benim değil;sonrakiler de en dakik şeriat mihengine vurulduktan,yani
nasip olursa tarafımdan bütünleştirildikten sonra benim...Bir kısmını
şimdiden tamamlamış bulunduğum eserlerim üzerinde bu ölçüyü devam
ettirmek ve en titiz murakabeyi sürdürmek borcu ise,mirascılarımın ve
manevi mirasçım gençliğin...Ben öldükten sonra kim ve ne suretle
eserlerimin üzerinde gizli bir tasarrufa kalkar da ölçüyü hafifçe bile
olsa örselerse,tezgahını başına yıkınız!
En büyük korkularımdan biri,nice müellifin başına geldiği gibi,ölümümden sonraki tahriflerdir.
4-Beni,ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi,İslami usullerin en
incelerine riayetle gömünüz! Burada,umumi vasiyette de belirtilmesi
gereken bir noktaya dokunmalıyım:
1935 yılında,Mürşidim ve Kurtarıcım Esseyyid Abdülhakim Efendi
Hazretlerine, bir yazımı okumuştum.Bu yazı,kendilerini tanıdıktan
sonraki dünya görüşüme ait olarak,zamanenin bize aykırı,meşhur bir
gazetesinde çıkmıştı ve Türkün tarih muhasebesini İslami tefekkür
noktası etrafında çerçeveliyordu. Yazıyı ellerine aldılar,kalem
istediler ve üstüne öz elleriyle "altın ile yazılacak yazı"buyurdular.
İşte hususi zarfında duran bu kesilmiş makaleyi,bütün eserlerimin
tasdiknamesiolarak kefenime iliştirsinler...
5-Nasıl,nerede ve ne şekilde öleceğimi Allah bilir.Fakat imkan aleminde
en küçük pay bulundukça,biricik dileğim Ankara'da Bağlum nahiyesindeki
yalçın mezarlıkta, Şeyhimin civarına defnedilmektir. Elden gelen
yapılsın...
6-Cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara
uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum... Fakat
bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa, ne yapılmak gerektiği de
beni sevenlerce malum...Çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna...
7-Cenazemde, namazıma durmayacaklardan hiç kimseyi istemiyorum! Nede,
kim olursa olsun, kadın...Ve bilhassa, ölü simsarı cinsinden imam! Ve
"bid'at" belirtici hiçbirşey!... Başucumda ne nutuk,ne şamata, ne
medh,ne şu,ne bu...Sadece Fatiha ve Kur'an...
8-Mezarımda ilahi ve ulvi isim ve sıfatlardan ve benim beşeri ve süfli
isim ve sıfatlarımdan hiçbir iz bulunmayacak...Mevlid de istemem!...
Onu,uhrevi rüşvet vasıtası yapanlara bırakınız! Sadece Kur'an...
9-Şimdi sıra en büyük dileğimde...Müslümanlardan,Eğer bu davada
hizmetim geçtiğine inanan varsa,şunları istiyorum: Her ferdin,herhengi
bir kifayet hesabına yanaşmaksızın,benim için "Necip Fazıl'ın kaza
borcuna karşılık" niyeti ile bir günlük (Beş vakit) namaz kılması ve
yine birgün oruç tutması... Mevtanın ardından, onun için kaza namazı
Şafii içtihadında caizdir ve aynı içtihat Hanefilerce de rahmettir.
Her ferdin,en aşağı yüz Tevhid kelimesi okuyup sevabının mislini bana
hediye etmesi...70 bine dolması lazım...Bir de,üzerimde hakkı olanların
bunu Allah rızası için helal etmeleri...
Ölünceye dek,üzerimdeki Allah ve kul haklarından mümkün olanını
ödeyebilmek için elimden geldiği kadar cehdetmek azmindeysem de ne
olacağını,nereye,hangi noktaya varabileceğimi bilmiyorum ve yardımı
müslümanlardan bekliyorum. "Şey'en lillah"tabiriyle bana Allah için
birşey veriniz!Yardımınızı esirgemeyiniz!
10-Allahı,Allah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız! Hele
düşmanlarını!... Olanca sevgi ve nefretinizi bu iki kutup üzerinde
toplayınız!
11-Benide Allah ve Resul aşkının yanık bir örneği ve ardından bir takım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız!
(26 Mayıs 1905 - 25 Mayıs 1983)
HAYATI
Maraş'lı bir soydan gelen Necip Fazıl'ın çocukluğu,
mahkeme reisliğinden emekli büyük babasının İstanbul Çemberlitaş'taki
konağında geçti. İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri
ile Bahriye Mektebi'nde (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı.Lisedeki
hocaları arasında dönemin ünlülerinden Yahya Kemal,Ahmet
Hamdi(Akseki),İbrahim Aşki gibi isimler vardı.
İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten (1924) sonra
gönderildiği Fransa'da Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümünde okudu.
Paris'te geçen bohem günlerinden sonra,Türkiye'ye dönüşünde
Hollanda,Osmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak
çalıştı. Bir Fransız okulu,Robert Kolej,İstanbul Güzel Sanatlar
Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı,Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde hocalık yaptı(1939-43).Sonraki yıllarında
fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.
Şairliğe ilk adımını on yedi yaşında iken,annesinin arzusuyla başladı
ve ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı.Milli Mecmua ve Yeni Hayat
dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonra,Paris
dönüşü yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu
çok genç yaşta çağdaşı şairlerin en önüne çıkararak edebiyat
çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan uyandırdı.Henüz otuz yaşına
basmadan çıkardığı yeni şiir kitabı Ben ve Ötesi (1932) ile en az
öncekiler kadar takdir toplamayı sürdürdü.
Şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni
bir dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı
gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur.Bohem hayatını
en koyu rengiyle yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte
olan Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz.Necip
Fazıl'ın hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro
eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme
rastlar.Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak gibi piyesleri büyük ilgi
görür.Bu eserlerden Bir Adam Yaratmak,Türk tiyatrosunun en güçlü
oyunlarındandır.
Necip Fazıl'ın şairliği ve oyun yazarlığı kadar önemli yönü,çıkardığı
dergilerle düşünce hayatımıza kattığı zenginlik ve bu dergilerde çıkan
yazılarla sürdürdüğü mücadeledir.Haftalık Ağaç dergisi(1936,17 sayı)
dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir okul olmuştur.Büyük
Doğudergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti (CHP)
yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok
sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi,163. maddeye aykırı bulunan
yazıları ve kimi zaman da bulunan bahanelerle birkaç yılda bir hapse
mahkum oldu.Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer
alır.Sık sık kapatılan ve çeşitli bahanelerle toplatılan Büyük Doğu'nun
çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını Yeni İstanbul,
Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman
gazetelerinde yayımlandı. Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi imzası
dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi müstear isimler
kullandı.1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde
verdiği konferaslarla büyük ilgi topladı.Başta İdeolocya Örgüsü (1959)
olmak üzere düşünce eserleriyle kültür hayatımıza verdiği büyük hizmet,
diğer tüm yönlerini bile geride bırakacak üstünlüktedir.
1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, 'İman ve İslam Atlası' adlı
eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981),Türkiye
Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almış beratla 'Sultan-üş
Şuara' (Şairlerin Sultanı) ünvanını kazanmıştır.
VASİYETİ
1- Bu vasiyet,çoluk-çoğumun ve şahsi yakınlarımın dar ve hususi
kadrosundan ziyade,onların da içinde olduğu geniş ve umumi zümreyi
muhatap tutuyor.Başta gerçek Türk'ün ruh köküne bağlı yeni gençlik, şu
kadar yıllık mücadele hayatımda beni okumuş veya dinlemiş her
fert,kısaca Allah ve Resulüne perçinli herkes...Onlara hitap ediyorum
ve dileklerimin yerine getirilmesi için gerekli çalışmayı işte bu yeni
gençliğe ısmarlıyorum! Eğer üzerilerinde bir hakkım varsa,Hesap Gününde
tek tek sorumludurlar. Emanetim, beni seven ve İslam davasında bir hak
sahibi olduğumu kabul eden herkese...
2- Fikir ve duyguda vasiyete lüzum görmüyorum.Bu bahiste bütün
eserlerim,her kelime,cümle,mısra ve topyekün ifade tarzım vasiyettir.
Eğer bu kamusluk bütünü tek ve minicik bir daire içinde toplamak
gerekirse söylenecek söz "Allah ve Resulü;başka herşey hiç ve
batıl"demekten ibarettir.
3- "Büyük Doğu Yayınları" kitabevi kuruluncaya kadar şunun bunun
neşrettiği eserlerim arasında mukaddes ölçülere karşı küçük ve hafif
çapta laubali,dikkatsiz ve ciddiyetsiz,hürmet ve haşyetten mahrum ve ne
varsa -isterse nokta veya virgül olsun-onları reddediyor, malım
olmaktan çıkarıyor ve bütün sorumluluğumu,bundan böyle kendi idare,
murakabe ve firmam altında çıkaracağım eserlere bağlıyorum.İnşallah Hak
bana onları dünya gözüyle bütünleşmiş ve tamamlanmış gösterir, arkamdan
gelecekler de bu örneklere göre devam ederler,virgül oynatmaktan bile
çekinirler.İslama pazarlıksız ve sımsıkı bağlanmadan önceki şiirlerim
ve yazılarım arasında hatta küfre kadar gidenler ise,çoktan beri eser
çerçevem dışına çıkarıldığı,herbirinden ayrı ayrı istiğfar edildiği ve
çöp tenekesine atıldığı için nereden nereye geldiğimi göstermekte bile
kullanılmamalı ve onlarla müminleri benden çevirmek isteyeceklere -çok
denenmiştir- şu cevap verilmelidir: "Koca Hz.Ömer bile Allahın Resulünü
öldürmeye davranmış ve peşinden bütün sahabilerin, derecede ikincisi
olmak gibi bir şerefe ermiştir.Hiç ona bu ilk davranışından ötürü
sonradan dil uzatan olmuşmudur? Belki o noktadan bu noktaya gelmekte
faziletlerin en büyüğü vardır."
Eserlerim mevzuunda vasiyetim kısaca şu:İlk yazılarımdan birkaçı asla
benim değil;sonrakiler de en dakik şeriat mihengine vurulduktan,yani
nasip olursa tarafımdan bütünleştirildikten sonra benim...Bir kısmını
şimdiden tamamlamış bulunduğum eserlerim üzerinde bu ölçüyü devam
ettirmek ve en titiz murakabeyi sürdürmek borcu ise,mirascılarımın ve
manevi mirasçım gençliğin...Ben öldükten sonra kim ve ne suretle
eserlerimin üzerinde gizli bir tasarrufa kalkar da ölçüyü hafifçe bile
olsa örselerse,tezgahını başına yıkınız!
En büyük korkularımdan biri,nice müellifin başına geldiği gibi,ölümümden sonraki tahriflerdir.
4-Beni,ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi,İslami usullerin en
incelerine riayetle gömünüz! Burada,umumi vasiyette de belirtilmesi
gereken bir noktaya dokunmalıyım:
1935 yılında,Mürşidim ve Kurtarıcım Esseyyid Abdülhakim Efendi
Hazretlerine, bir yazımı okumuştum.Bu yazı,kendilerini tanıdıktan
sonraki dünya görüşüme ait olarak,zamanenin bize aykırı,meşhur bir
gazetesinde çıkmıştı ve Türkün tarih muhasebesini İslami tefekkür
noktası etrafında çerçeveliyordu. Yazıyı ellerine aldılar,kalem
istediler ve üstüne öz elleriyle "altın ile yazılacak yazı"buyurdular.
İşte hususi zarfında duran bu kesilmiş makaleyi,bütün eserlerimin
tasdiknamesiolarak kefenime iliştirsinler...
5-Nasıl,nerede ve ne şekilde öleceğimi Allah bilir.Fakat imkan aleminde
en küçük pay bulundukça,biricik dileğim Ankara'da Bağlum nahiyesindeki
yalçın mezarlıkta, Şeyhimin civarına defnedilmektir. Elden gelen
yapılsın...
6-Cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara
uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum... Fakat
bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa, ne yapılmak gerektiği de
beni sevenlerce malum...Çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna...
7-Cenazemde, namazıma durmayacaklardan hiç kimseyi istemiyorum! Nede,
kim olursa olsun, kadın...Ve bilhassa, ölü simsarı cinsinden imam! Ve
"bid'at" belirtici hiçbirşey!... Başucumda ne nutuk,ne şamata, ne
medh,ne şu,ne bu...Sadece Fatiha ve Kur'an...
8-Mezarımda ilahi ve ulvi isim ve sıfatlardan ve benim beşeri ve süfli
isim ve sıfatlarımdan hiçbir iz bulunmayacak...Mevlid de istemem!...
Onu,uhrevi rüşvet vasıtası yapanlara bırakınız! Sadece Kur'an...
9-Şimdi sıra en büyük dileğimde...Müslümanlardan,Eğer bu davada
hizmetim geçtiğine inanan varsa,şunları istiyorum: Her ferdin,herhengi
bir kifayet hesabına yanaşmaksızın,benim için "Necip Fazıl'ın kaza
borcuna karşılık" niyeti ile bir günlük (Beş vakit) namaz kılması ve
yine birgün oruç tutması... Mevtanın ardından, onun için kaza namazı
Şafii içtihadında caizdir ve aynı içtihat Hanefilerce de rahmettir.
Her ferdin,en aşağı yüz Tevhid kelimesi okuyup sevabının mislini bana
hediye etmesi...70 bine dolması lazım...Bir de,üzerimde hakkı olanların
bunu Allah rızası için helal etmeleri...
Ölünceye dek,üzerimdeki Allah ve kul haklarından mümkün olanını
ödeyebilmek için elimden geldiği kadar cehdetmek azmindeysem de ne
olacağını,nereye,hangi noktaya varabileceğimi bilmiyorum ve yardımı
müslümanlardan bekliyorum. "Şey'en lillah"tabiriyle bana Allah için
birşey veriniz!Yardımınızı esirgemeyiniz!
10-Allahı,Allah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız! Hele
düşmanlarını!... Olanca sevgi ve nefretinizi bu iki kutup üzerinde
toplayınız!
11-Benide Allah ve Resul aşkının yanık bir örneği ve ardından bir takım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız!