ForumAlemi - Herkesin Gözü Burada

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ForumAlemi - Herkesin Gözü Burada

- Herkesin Gözü Burada


    Mimar Sinan Doğum Yıldönümü

    avatar
    BUGRAOPEN
    Co-Admin

    Co-Admin


    Aktiflik :
    Mimar Sinan Doğum Yıldönümü Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Mimar Sinan Doğum Yıldönümü Right_bar_bleue

    Mesaj Sayısı : 354
    Doğum tarihi : 14/12/93
    Kayıt tarihi : 18/04/09
    Yaş : 30
    Nerden : İstanbul

    Duyurum
    Kişisel İleti / Not Defteri :
    Uyarı Puanı:

    Mimar Sinan Doğum Yıldönümü Empty Mimar Sinan Doğum Yıldönümü

    Mesaj tarafından BUGRAOPEN Ptsi Haz. 01, 2009 3:30 pm

    Mimar Sinan, Koca Sinan diye de anılan, Kanuni Sultan Süleyman dahil
    üç büyük Osmanlı padişahı döneminde yaşamış, dünyanın en büyük mimar ve
    yapı sanatçılarından.


    Mimar Sinan, 1490’da, Kayseri'nin Ağırnas köyünde dünyaya geldi.
    22 yaşında, Yavuz Sultan Selim’in hükümdarlığı sırasında başlatılan ve
    Rumeli'de olduğu gibi Anadolu'dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir
    uygulama nedeniyle İstanbul Kanatlarımın Altında'a gelişinin ardından,
    orduya asker yetiştiren Acemi Oğlanlar Ocağı'na giren ve dülgerliği
    öğrenen Sinan, burada, yapı işlerinde de görev alırken, çağın önde
    gelen mimarlarının yanında çalışma fırsatını da elde etti.

    1514'te Çaldıran Savaşı ve 1516 – 1520 arasında yapılan Mısır
    seferlerinden sonra, İstanbul'a dönüşünün ardından Yeniçeri Ocağı'na
    alınan Sinan, Kanuni döneminde, 1521'de katıldığı Belgrad, 1522'deki
    Rodos seferlerinden sonra subaylığa yükseldi.

    1526 yılında, yayabaşı olarak çıktığı Mohaç seferinden sonra, cephane
    sorumlusu görevi verilen Mimar Sinan, 1529'da Viyana, 1529 - 1532
    arasında Almanya, 1532-1535 arasında da Irak’a düzenlenen, Bağdat ve
    Tebriz seferlerine katıldı.

    Son Bağdat seferinde, Van Gölü'nün üstünden geçecek üç geminin yapımını başarıyla tamamlaması, Sinan’a haseki ünvanını getirdi.

    1536'da Pulya seferlerinin ardından çıkılan, 1538 yılındaki Moldova
    seferinde, Prut Irmağı üstünde yaptığı bir köprüyle dikkatleri üstüne
    çekerek, Yüksek Dergah Mimarları Başkanı olan ve 1539’da, Mimar Acem
    Ali'nin ölümü üzerine onun yerine Saray Başmimarı olan Sinan, ölümüne
    kadar, güncel devlet sisteminde bayındırlık bakanlığı adını almış bu
    görevi sürdürdü.

    Daha sonra ordunun yapı ihtiyacını karşılamaya yönelik kollarda çeşitli
    görevler üstlenen ve bu çalışmalarıyla öne çıkan Sinan, katıldığı yapım
    ve onarım çalışmalarıyla ve orduyla birlikte sefere gittiği yerlerde
    gözlemlediği farklı mimari yapılarla kendini eğitti.

    Osmanlı'nın en güçlü çağında yaşayan ve Kanuni Sultan Süleyman, II.
    Selim ve III. Murat olmak üzere, üç padişah döneminde mimarbaşılık eden
    Mimar Sinan, imparatorluğun gücünü simgeleyen mimarlık başyapıtlarının
    tasarlanıp uygulanmasında en büyük rolün sahibiydi.

    Elli yıla yakın süreyi kapsayan, Osmanlı Devleti’nde yaptığı mimarlık
    görevi boyunca, yapılarında gerçekleştirdiği deneyler ve getirdiği
    yeniliklerle, zirveye taşıdığı Osmanlı - Türk mimarlığının bireşim
    sürecini tamamlayarak, arayış aşamasından, klasik döneme geçiren ve hem
    Doğu, hem Batı ile ilişki içinde oldu. Anadolu ve Akdeniz kültürlerine
    sahip çıkan bir Osmanlı - Türk İslam mimarlık bileşimi ortaya çıkaran
    Mimar Sinan, birçoğu İstanbul’da olan, 84 cami, 52 mescit, 57 medrese,
    7 okul ve darülkurra, 22 türbe, 17 imaret ve 3 darüşşifa, 7 su yolu
    kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 köşk ve saray, 6 ambar ve mahzen,
    48 hamam ve kaydı olmayanlarla beraber, üç yüz elliyi aşkın yapının baş
    mimarlığını üstlendi.

    Yeniçeri ordusunda bir asker olarak değil, istihkâm işlerinin idare ve
    tasarımından sorumlu olarak görev yapan Mimar Sinan’ın ilk yapıtı, 1536
    – 1537 arasında yaptığı, Halep’teki Hüsreviye Camisi’dir. İstanbul’daki
    ilk yapıtı 1539’da inşa edilen Haseki Külliyesi olan Sinan’ın,
    mimarbaşı olduktan sonraki ilk büyük ve önemli yapıtı ise, 1543 – 1548
    seneleri arasında yapılan, kendisinin çıraklık dönemi yapıtı olarak
    tanımladığı dönemde yaptığı, dört ayağın taşıdığı ve dört yarım
    kubbenin desteklediği bir kubbe ile örtülü olan, içerde daha aydınlık
    bir mekan yaratmanın amaçlandığı ve dış görünümün kitlesel etkisi
    azaltılan, İstanbul’daki Şehzade Mehmed Camisi’dir.

    Daha Sonra yaptığı, Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camisi'nde, yarım
    kubbelerin sayısı üçe indirilerek daha rahat bir iç mekan elde etmeyi
    deneyen Sinan’ın, kalfalık dönemi yapıtı olarak adlandırdığı, Osmanlı -
    Türk mimarlığının en önemli yapılarından biri olan Süleymaniye Camisi
    ve Külliyesi'nin yapımında, İstanbul'daki Bayezid Camisi'nde kullanılan
    taşıyıcı sistem tekrarlanarak, dört ayak üstüne oturan kubbe, mihrap
    yönündeki yarım kubbelerle desteklenmiştir.

    Süleymaniye, Ayasofya ile ortaya çıkan strüktür sorununun, Sinan
    tarafından ikinci kez ele alınışıdır. Darülkurrası, darüşşifası,
    hamamı, imareti, altı medresesi, dükkânları ve Kanunî Süleyman ile
    Hürrem Sultan'ın türbeleriyle büyük bir alana yayılmış kentsel bir
    düzenleme ve Türkler'in dinsel yapılara toplumsal hizmet yapısı içeriği
    katmalarının en önemli örneği kabul edilen Süleymaniye’de, kubbe ve
    yarım kubbeler, yüklerini, uyumlu geçişlerle bir sonrakine iletirler.
    Dönemin önde gelen tüm sanatçılarının katkıda bulunduğu ve İstanbul'un
    Haliç'e bakan tepelerinden birinde yer alan bu yapı, her ayrıntısıyla
    bir bütün olarak ele alındı ve yedi yıl gibi kısa bir sürede
    bitirilerek, Sinan'ın mimarlığının yanı sıra, organizasyon ve
    örgütlemedeki becerisini de açığa çıkardı.

    Sinan, ustalık dönemi yapıtı olarak nitelendirdiği, Klasik dönem
    Osmanlı-Türk mimarlık bireşiminin dilini ortaya koyan, kurallarını
    belirleyen çok önemli bir başyapıt olan Selimiye Camisi’nde,
    İstanbul'daki Rüstem Paşa Camisi'nde çözmeye kubbeyi sekizgen bir plan
    üstüne oturtma sorunu tekrar ele alarak uyguladı. 31 metreyi geçen
    çapıyla, en büyük kubbesini inşa eden Sinan’ın, külliye'nin öteki
    yapılarını camiye göre arka planda tuttuğu Selimiye, strüktür mekân
    oluşumu, oranları ve süslemeleriyle Osmanlı’nın en önemli mimari
    yapılarının başında gelir.

    1557’de tamamladığı ve kendisine “Koca” ünvanını getiren, Süleymaniye Camisi, Mimar Sinan’ın başyapıtıdır.

    Sultan III. Murad döneminde Mekke’nin onarımı için Hicaz’a gönderilen
    Sinan, 1573’te tamamladığı, Kasımpaşa’daki Kaptanıderya Piyale Paşa
    Camisi’nde eski ulucamilerin planına dönüş yaparak, kuruluş döneminin
    özellikleriyle, uzun mimarlık hayatı süresince edindiği deneyimlerin
    sentezini uyguladı.

    Birçok eski yapının onarımı ve restorasyonunda da görev alan Mimar
    Sinan, bütün yaşamı boyunca, İstanbul, Edirne, Ankara, Kayseri,
    Erzurum, Manisa, Bolu, Çorum, Lüleburgaz, Kütahya, Gebze, Babaeski,
    Çorlu, Bolvadin, vb. Anadolu kentleriyle, Halep, Şam, Sofya, Hersek,
    Budin, Rusçuk gibi, imparatorluğun her yanına dağılmış topraklarda
    suyolları, çeşmeler, camiler, külliyeler, medreseler yaptı. Bu
    yapıların bazılarının inşasında bizzat kendisi bulunmasa da,
    öğrencilerini ya da kendine bağlı mimarlar grubunu görevlendirirdi.

    Her zaman işleve, taşıyıcı sisteme, yapının bulunduğu yere göre en
    uygun olacak biçimi araştıran Sinan’ın türbeleri, bu denemeci tutumunu
    öteki işlevlerde de sürdürdüğü düşünce tarzını yansıtır. Sinan'ın
    yapılarının, yola çıkış noktası geleneksel biçim ve plan şemaları
    olmasına karşın, bunlara katı bir biçimde bağlı kalmayan, koşulların
    gerektirdiği yerlerde yeni biçimlere yönelen ve böylece eski ile yeni
    arasında bir bağ oluşturabilen Sinan’ın yapıları, mimarlık bakımından
    olduğu kadar mühendislik bakımından da öneme sahiptir.

    Bu tarzıyla, "ser mimârân-ı cihan ve mühendisân-ı devran, dünyadaki
    mimarların ve zaman içindeki mühendislerin başı" şeklinde anılan
    Sinan’ın yapılarının çoğunun, 400 sene sonra bile ayakta duruyor, hatta
    kullanılıyor olması, onların taşıyıcı sistemlerine olduğu kadar
    temellerine de özen gösterilmiş olmasındandır.

    Mimar Sinan’ın klasik dönem olarak adlandırılan mimarlık anlayışı Ayas,
    Şecca, Acem Ali, Küçük Sinan, Davut Ağa, Ahmet Ağa, Kemalettin, Yusuf
    Mehmet Ağa, Süleyman Ağa, Muslihittin, Hüseyin Çavuş, Hacı Hasan,
    İbrahim gibi mimarlar tarafından sürdürülmüştür.

    İstanbul'un su sorununu çözmekle görevlendirilen Sinan’ın mühendis yanı
    su yolları ve köprüleri yaparken ortaya çıktı. Bentleri, tünelleri, su
    yolları ve su yolu kemerleriyle, biriktirme ve dağıtma yapılarıyla,
    uzunluğu 50 kilometreyi aşan ve Kırkçeşme adıyla anılan su yapılar inşa
    eden Sinan, bu yapıların bazılarında zamanın mühendislik bilgilerini de
    aşan çeşitli tasarımlara imza attı.

    Yapım yöntemlerinin, yapı malzemeleri ve yerel - iklimsel koşullarla
    uyum içinde olduğu Mimar Sinan döneminde, ortaya çıkan biçimler,
    toplumun büyük bir çoğunluğunca benimsenen simgelere dönüştü ve
    mimarlığı uyumlu ve kendi içinde tutarlı bir birleşime götürme
    yolundaki çalışmaları, yapıya katkıda bulunan öteki sanatları da
    etkileyerek, imparatorluğun her yerinde ki yapı eylemleri için yol
    gösterici oldu.

    Selçuklu ve erken Osmanlı dönemlerine kıyasla daha rasyonel ve ölçülü
    olan, gerçekçiliğe, sade ve net anlatıma dayanan Osmanlı klâsik
    mimarisi, kendine güvenen, yetenekli ve deneyimli bir mimar olan
    Sinan'la zirveye çıktı ve 50 yılda oluşan bu tarz, Osmanlı’nın siyasal
    ve ekonomik gücünün dorukta olduğu dönemi ile aynı zaman diliminde,
    Mimar Sinan’ın dehasıyla özgün ve üniversal bir ifadeye kavuşarak,
    hayat buldu.

    Hünkâr, paşalar ve özellikle saraya damat olan zengin vezirler
    tarafından, siyasal gücün aracı olarak kullanılan anıtsal mimari
    deşteklenmesiyle, Mimar Sinan’a bağlı olan Hassa Mimarları Ocağı,
    devletten her türlü yardımı görerek, rahat bir ortamda çalışma olanağı
    buldu ve anıtsal yapılar çok kısa süreler içinde inşa edilebildi.

    O dönemin Avrupası’nda, Roma’da inşası 160 yıl süren San Pietro
    Katedrali ve Londra’da, Sir Christopher Wren tarafından, 40 yılda
    tamamlanabilen St. Pauls Katedrali göz önünde bulundurulduğunda,
    Sinan’ın, İstanbul’daki Süleymaniye Külliyesi’ni 7, Edirne’deki
    Selimiye Camisi’ni de 6 yılda tamamlamış olması, 16. Yüzyıl Osmanlı
    mimarlık ve yapı kurumlarının hızlı ve verimini kanıtlar.

    17 Temmuz 1588'de İstanbul'da öldüğünde ardından yüzlerce mimari eser
    bırakan Mimar Sinan’ın beyaz taşlı, sade bir yapı olan türbesi,
    Süleymaniye Külliyesi’ndeki, Haliç duvarının önündedir.

    Mustafa Kemal ******, yapılarının etkisi ölümünden sonra da süren ve
    her dönemde saygınlığını koruyan Mimar Sinan’ın, bilimsel olarak
    araştırılmasını ve bir heykelinin yapılmasını istedi.

    1982'de, daha sonradan İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi olmak üzere oluşturulan üniversiteye onun adı verildi.

      Forum Saati Ptsi Kas. 25, 2024 11:04 am