Fatih’in Gayesi
Şu yaşanan hadise Fatih Sultan Mehmet Han’ın fetihlerini hangi gaye ile yaptığını gösteren açık bir delildir.
Tursun Bey’in ‘‘Tarih-i Ebul Feth’’ inde kaydedildiğine göre; Fatih
Trabzon üzerine sefere çıktığında, ordusuyla birlikte dağlık ve
ormanlık bir araziden geçiyordu. Yol geçişe uygun olmadığından, bazen
baltacılar önden yer açıyorlardı. Yolun hiç bulunmadığı kayalık ve
dağlık bir yerde, Fatih’in atı kaydı ve sarp bir yere doğru yuvarlandı.
Fatih o an bir kayaya tutunmaya çalışırken elleri sıyrıldı ve kanamaya
başladı. Trabzon Rum İmparatorluğu ile akrabalık bağı kurmuş olan Uzun
Hasan, daha önce annesi Sara Hatun’u bu seferden vazgeçmesi için
Fatih’e elçi olarak yollamıştı. Fatih’in içine düştüğü bu zor durumu
fırsat bilen Sara Hatun, tam zamanı olduğunu düşünerek;
— Ey oğul! Han oğlu hansın, bir ulu hükümdarsın! Trabzon gibi küçük bir kale için bunca meşakkat niye?
Elleri sıyrıklarla dolu olan Fatih, Sara Hatun’a hayretle bakarak şöyle dedi:
—Ey koca analık! Bilmez misin ki, elimizde
tuttuğumuz din-i İslam’ın kılıcıdır. Sen zanneyleme ki, bizim
çektiğimiz bunca zahmetler, kuru bir toprak parçası içindir. Bilesin
ki, bütün gayretlerimiz, Allah’ın dinine hizmet ve insanların hidayete
kavuşmasına vesile olmaktır. Yarın Huzur-u Hakk’a vardıkta, yüzümüz
kara olmasın diyedir. Elimizde İslam’ı tebliğ ve ta’zize imkân varken,
zahmete katlanmayıp ta ten rahatını tercih edersek, bize gazi denmesi
yalan olmaz mı? Ehl-i küfrün üzerine İslam la gitmez, onların
azgınlıklarına mani olmaz isek, huzur-u İlahi ye hangi yüzle çıkarız?
Şu yaşanan hadise Fatih Sultan Mehmet Han’ın fetihlerini hangi gaye ile yaptığını gösteren açık bir delildir.
Tursun Bey’in ‘‘Tarih-i Ebul Feth’’ inde kaydedildiğine göre; Fatih
Trabzon üzerine sefere çıktığında, ordusuyla birlikte dağlık ve
ormanlık bir araziden geçiyordu. Yol geçişe uygun olmadığından, bazen
baltacılar önden yer açıyorlardı. Yolun hiç bulunmadığı kayalık ve
dağlık bir yerde, Fatih’in atı kaydı ve sarp bir yere doğru yuvarlandı.
Fatih o an bir kayaya tutunmaya çalışırken elleri sıyrıldı ve kanamaya
başladı. Trabzon Rum İmparatorluğu ile akrabalık bağı kurmuş olan Uzun
Hasan, daha önce annesi Sara Hatun’u bu seferden vazgeçmesi için
Fatih’e elçi olarak yollamıştı. Fatih’in içine düştüğü bu zor durumu
fırsat bilen Sara Hatun, tam zamanı olduğunu düşünerek;
— Ey oğul! Han oğlu hansın, bir ulu hükümdarsın! Trabzon gibi küçük bir kale için bunca meşakkat niye?
Elleri sıyrıklarla dolu olan Fatih, Sara Hatun’a hayretle bakarak şöyle dedi:
—Ey koca analık! Bilmez misin ki, elimizde
tuttuğumuz din-i İslam’ın kılıcıdır. Sen zanneyleme ki, bizim
çektiğimiz bunca zahmetler, kuru bir toprak parçası içindir. Bilesin
ki, bütün gayretlerimiz, Allah’ın dinine hizmet ve insanların hidayete
kavuşmasına vesile olmaktır. Yarın Huzur-u Hakk’a vardıkta, yüzümüz
kara olmasın diyedir. Elimizde İslam’ı tebliğ ve ta’zize imkân varken,
zahmete katlanmayıp ta ten rahatını tercih edersek, bize gazi denmesi
yalan olmaz mı? Ehl-i küfrün üzerine İslam la gitmez, onların
azgınlıklarına mani olmaz isek, huzur-u İlahi ye hangi yüzle çıkarız?