Osmanlı sultanlarının ayet, hadis ve sembollerle süslü her biri
üç-dört yılda dokunan ‘tılsımlı gömlekler’inin sırrı hâlâ çözülemiyor.
Uzmanlar, gömleklere işlenen şifrelerin Osmanlı tarihine ışık
tutacağına inanıyor. Osmanlı padişahlarının savaşta galip gelmek,
nazardan korunmak ve şifa bulmak için giyindikleri tılsımlı gömleklerin
üzerindeki harf ve rakamların işaret ettiği anlam şimdilik bir sır.
Üstelik çözülemeyen yalnızca şifreler değil, kumaşların nasıl olup da 8 bin çözgü ipiyle dokunduğu da anlaşılabilmiş değil.
Gömleklerin şifresini ve dokuma tekniğinde kullanılan formülü bulmak
ise merak tatmininden daha öte bir anlam taşıyor. Amaç, ‘altın oran’ı
Türk tekstilinin hizmetinde kullanmak.Tılsımlı sultan gömlekleri, ayet
ve duaları tespit eden bir alim, işe başlamak için ‘eşref saati’ni
hesaplayan müneccim ve sonunda gömleği bezeyen nakkaşların ortak ürünü.
Kumaşlar çoğunlukla o zamanki adıyla Tonguzlu olan Denizli’den
getiriliyor saraya. Denizli’nin kaliteli pamuğundan dokunan bezler, iç
giyimi olarak tasarlanan tılsımlı gömlekler için bire bir. Hattatların
kağıdı terbiye etmek için kullandığı aharlama yöntemiyle yazıya
elverişli hale getirilen kumaşlar nakkaşlar atölyesinde işlenmiş. Bir
gömlek üzerinde 3-4 yıl uğraşan hattatlar için meçhul kahramanlar
yakıştırması yerinde olur; çünkü gömleklerin pek azında kimin
tarafından yapıldığı yazılı.
1978 yılından bu yana Topkapı Sarayı Müzesi’nde Osmanlı tekstili ve
padişah giysileri üzerine çalışan Doç. Dr. Hülya Tezcan, tılsımlı
gömlekleri grafik sanatının zirvesi olarak tanımlıyor. Gömleklerin
üzerine celi, sülüs, kufi yazıyla işlenen ayetler ve dualar kare,
yıldız gibi geometrik şekillerin ya da Kadem-i Saadet, Süleyman Mührü,
Zülfikâr, lale gibi anlamlı motiflerin içine yazılmış. 15-20. yüzyıl
arasında hazırlanan padişah giysilerini içeren saray koleksiyonunda
Peygamber Efendimizin nübüvvet mührü, Hilye-i Şerif ve O’nun için
yazılan Kaside-i Bürde’yle bezenmiş dört gömlek yer alıyor. Ancak diğer
gömlekler üzerinde de yine Peygamberimize ait Kadem-i Saadet ve Nalın-ı
Saadet motifleri kullanılmış.
Tılsımlı gömlekler üzerinde sıkça yer alan iki motif ise Hz. Ali’nin
ucu çatallı kılıcı ‘Zülfikâr’ ve çoğunlukla Musevi inancıyla
bağdaştırılan Süleyman Mührü. Hülya Tezcan, gömleklerde Süleyman
Mührü’nün saltanatın ebediyetini temsilen kullanıldığını ve Allah, Hz.
Muhammed ve Hz. Ali isimlerinin çoğunlukla bir arada anıldığını tespit
etmiş. Koleksiyonun en eski tarihli gömleği Şehzade Cem’e ait. Üzerinde
1477-1480 yılları arasında yapıldığına dair bir not bulunan gömlek
ihtimal ki, 18 Temmuz 1482’de Anamur açıklarında şövalyelerin gemisine
binerek Rodos’a hareket eden Cem Sultan’ın üzerindeydi. Talihsiz
şehzade, saltanat yarışından galip çıkması için giydiği tılsımlı
gömleğe rağmen Rodos’ta esir alındı. Cem’in gömleği şimdi Topkapı
Sarayı koleksiyonunda. Ancak Viyana kuşatmasında bozguna uğrayan
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın gömleğinin hâlâ Viyana’da bir
manastırda olduğu tahmin ediliyor.
Hülya Tezcan, Osmanlı tarihinin tılsımlı gömlekler üzerinden
okunabileceğini söylüyor. Nitekim 2. Selim’e Hürrem Sultan tarafından
diktirilen gömlek yalnızca Selim ve Bayezıd arasındaki taht
mücadelesini değil, Rüstem Paşa’nın entrikalarıyla boğdurulan Şehzade
Mustafa’nın hazin sonunu da anlatır. Sultan 3. Murat’a ait gömlekte ise
Konya Mevlevihanesi’ni kuran Şeyh Sinaneddin Dede’nin padişahlarla
kurduğu iletişimi görmek mümkün. Sinaneddin Dede sadece gömleği yapan
kişi değil, doğu seferine çıkarken elini öpüp hatırını soran Yavuz
Sultan Selim’e; “Seferden zaferle döneceksin; benim senden tek isteğim
dergâha yardım etmendir.” diyen ilginç bir kişilik.
Yavuz hakikaten savaştan zaferle dönüyor ve Konya Mevlevihanesi’ni
yapmaya başlıyor. Yavuz’dan sonra Kanuni ve 2. Selim dönemlerini de
gören Şeyh Sınaneddin Dede’nin ömrünün son demlerinde 3. Murat’a hediye
ettiği tılsımlı gömlek saraya bir teşekkür babında. Yine aynı sultana
ait gömleklerden biri ‘Oğlum, aslanım.’ diye başlayan kitabesiyle
diğerlerinden ayrılıyor. Oğluna pek düşkün olan Nur Banu Sultan’ın
hazırlattığı gömleğin amacı gözü Safiye Sultan’dan başkasını görmeyen
3. Murat’ın başka evlilikler yapması. Nur Banu Sultan tahtı vârissiz
bırakmamak için girdiği bu gömlekli mücadeleden zaferle çıkıyor ve 3.
Murat ardında 19 erkek 20 küsur kız çocuğu bırakarak bu dünyadan
ayrılıyor. Ancak erkek çocukların sonraki taht kavgalarında öldürülmesi
Nur Banu Sultan’ın çalışmalarının boşa gittiği şeklinde yorumlanabilir.
Allahım sevgimi kulun Mustafa’nın gönlüne ver!
Tılsımlı gömlekler sadece padişahlar ve şehzadeler için yapılmamış.
Saray çevresine yakın paşalardan özellikle makam hırsı olanlar da
kendileri için gömlek hazırlatmışlar. Onlardan biri Moralı Hasan Paşa,
gömleğinin üzerine şöyle yazdırmış: “Allahım senden sevgimi,
muhabbetimi kulun Mustafa’nın gönlüne vermeni dilerim. Nasıl vahyini
sevgilin Muhammed’in kalbine ilham etmişsen ruhumla Sultan Mustafa’nın
ruhunu uzlaştır.” Gömleğin yakasındaki küçük karelerde ise “Ey herşeyi
kolaylaştıran Allahım, Hasan Paşa’nın muradını da kolaylaştır.”
yazıyor. Hasan Paşa’nın muradı nedir, sadrazam olmak.
Hülya Tezcan bu gömlekten hareketle yaptığı araştırmada, paşanın çok
hırslı bir adam olduğu ve sadrazam olabilmek için padişahları canından
bezdirdiği bilgisine ulaşmış. Moralı Hasan Paşa sonunda muradına ulaşıp
sadrazam olabilmiş. Saltanat kavgalarının uzağındaki halk da tılsımlı
gömleklerden payına düşeni almış. Dönemin tarikat dergahlarında,
sarılıktan, akrep sokmasından korunmaya yönelik hazırlanan gömlekler
arasında kadınları eşlerine şirin gösteren gömlekler de var. İç
gömleklerden günümüze ulaşanlar, üzerlerindeki leke hatta yaka
kirleriyle duruyor; çünkü bu gömleklerin yıkanması mümkün değil.
Bir de hiç kullanılmadan kaldırılan gömlekler var koleksiyonda. Tezcan,
“Sarayda her şeyin bol bol yedeği vardır. Elimizde yüzlerce giyilmemiş
bebek elbisesi var.” diyor. İpeğin nadir kullanıldığı bu alanda
tılsımlı takke ve takma yakalar da var. Takma yakayla ilgili bir
açıklamaya rastlamayan Hülya Tezcan, kendince bir çıkarımda bulunuyor:
“Yaka, sultanların törenlerde giydiği kaftanın yaka kesimine benziyor.
Üzerindeki iplik izlerine bakılırsa kötülüklerden korunma niyetiyle
kaftanın içine monte edildiği söylenebilir.”
Gömlekler şimdi koruma altında; sergilenmek için özel izinle saraydan
çıkarılabiliyorlar; ancak kimi zaman hiç hesapta olmayan çok daha özel
istekler olabiliyor. Tezcan, Osmanlı Hanedanı’ndan ismini açıklamadığı
bir kadının şifa bulmak için tılsımlı gömleklerden birini giyerek bir
müddet beklediğini ve sonra teşekkür ederek ayrıldığını söylüyor. Hülya
Tezcan yaklaşık 30 yıldır gömlekler arasında yaşasa da tılsımlarını
çözmeye hiç çalışmamış. “Bir şifre var, bu açık; ama o rakamları ve
harfleri çözmek uzmanlık gerektirir. Kaldı ki, giysilerin üzerindeki
gubarî hatla yazılan Arapça metinler bile daha okunmadı. Gömleklerin
hem dokuması hem de deseni itibariyle gerçek bir sanat eseri olduğunu
kabul etmeliyiz. Dokuma üzerine çalışanlar da 8 bin çözgü teliyle
dokunan Gülistanî Kemha tekniğini henüz çözemediler.” Hülya Tezcan’ın
hazırladığı Padişah Giysileri kitabı önümüzdeki günlerde Kültür
Bakanlığı tarafından yayımlanacak.
Şifreyi çözmek Türk tekstiline yeni bir açılım getirecek
Türkiye’de tılsımlı gömlekler üzerindeki şifreyi çözmeye çalışan tek
isim Mehlika Orakçıoğlu. Bilinen tek isim demek daha doğru; çünkü
gömleklere ulaşma hususunda Hülya Tezcan’la bağlantıya geçmiş başka
biri yok. 1998’den bu yana “Türk Tekstilindeki Kültürel Etkiler”
başlıklı doktora tezi üzerinde çalışan Orakçıoğlu, şu günlerde 2.
Selim’in gömleğini inceliyor. Şimdilik gömleğin ön yüzündeki küçük
karelere yerleştirilen rakamlarla Fetih Sûresi’nin kodlandığını
keşfetmiş. Tezini Londra’daki bir üniversite’de hazırlayan Mehlika
Hanım, İngiliz danışmanlarının kendisini bu alana yönlendirdiğini ve
asıl niyetlerinin gömlekler üzerindeki kodlama sistemini çözerek
günümüz tekstiline yeni bir açılım kazandırmak olduğunu söylüyor: “Bu
konu, dışarıda daha çok ilgi topluyor. Harvard Üniversitesi bütün
imkanlarını ücretsiz olarak seferber etti mesela. Sonunda neye
ulaşacağımı bilmiyorum. Kodlama sistemini günümüze uyarlamayı
başaramasam bile bu tez bitirilmeyi hak ediyor. Fakat çözebilirsem yeni
tekstil tasarımları oluşturmak zor olmayacaktır.”
Osmanlı tekstilini incelerken siyaset, ekonomi ve tarihten yararlanmak
gerektiğini söyleyen Orakçıoğlu, tılsımlı gömlekler üzerinde dörde
yakın formül kullanıldığını tespit etmiş. Uzun yazılar yerine rakamlar
ve harfler tercih etmek sınırlı zemini verimli kullanmayı sağlıyor.
Ancak altta, gündelik hayatta pratik olma felsefesi yatıyor. Nitekim
Osmanlı döneminde tüccarların uzun cümleler yerine kelimelerin sayısal
değerleriyle anlaştığı biliniyor. Gömlekler üzerindeki geometrik
desenler ve kodlanan rakamlar bir matematik dehasına da işaret ediyor.
Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın Türk İslam Kültürü’nde Ebced Hesabı ve Tarih
Düşürme (Ötüken Yayınları) adlı kitabından faydalanan Orakçıoğlu, Mimar
Sinan’ın da eserlerinde ebced hesabı kullandığını hatırlatıyor.
Mehlika Orakçıoğlu sadece bir gömlek üzerinde çalışıyor. İncelenmeyi
bekleyen onlarca tılsımlı gömlek olduğu hesaba katılırsa gömleklerin
dilinin çözülmesinin hayli vakit alacağı söylenebilir. Fakat onun
halihazırda çözdüğü bir figür var. Yavuz Sultan Selim’in kaftanı
üzerindeki desenleri inceleyerek ‘ellerini gökyüzüne açmış yakaran
insan figürü’ne ulaşan Orakçıoğlu, yurtdışında bu kaftan üzerine üç
konferans vermiş. Sanatkârın desenler arasına ustaca gizlediği figür,
kutsal hazineleri İstanbul’a taşıyan ve ilk Osmanlı Halifesi unvanını
alan Yavuz’un İslamî esasların koruyucusu olduğunu simgeliyor. Mehlika
Hanım’a göre, görsel bir illüzyon halinde kimi zaman açıkça görünüp
kimi zaman da desenler arasında yiten figürü doğrudan Yavuz Selim’e
atfetmek de mümkün.
üç-dört yılda dokunan ‘tılsımlı gömlekler’inin sırrı hâlâ çözülemiyor.
Uzmanlar, gömleklere işlenen şifrelerin Osmanlı tarihine ışık
tutacağına inanıyor. Osmanlı padişahlarının savaşta galip gelmek,
nazardan korunmak ve şifa bulmak için giyindikleri tılsımlı gömleklerin
üzerindeki harf ve rakamların işaret ettiği anlam şimdilik bir sır.
Üstelik çözülemeyen yalnızca şifreler değil, kumaşların nasıl olup da 8 bin çözgü ipiyle dokunduğu da anlaşılabilmiş değil.
Gömleklerin şifresini ve dokuma tekniğinde kullanılan formülü bulmak
ise merak tatmininden daha öte bir anlam taşıyor. Amaç, ‘altın oran’ı
Türk tekstilinin hizmetinde kullanmak.Tılsımlı sultan gömlekleri, ayet
ve duaları tespit eden bir alim, işe başlamak için ‘eşref saati’ni
hesaplayan müneccim ve sonunda gömleği bezeyen nakkaşların ortak ürünü.
Kumaşlar çoğunlukla o zamanki adıyla Tonguzlu olan Denizli’den
getiriliyor saraya. Denizli’nin kaliteli pamuğundan dokunan bezler, iç
giyimi olarak tasarlanan tılsımlı gömlekler için bire bir. Hattatların
kağıdı terbiye etmek için kullandığı aharlama yöntemiyle yazıya
elverişli hale getirilen kumaşlar nakkaşlar atölyesinde işlenmiş. Bir
gömlek üzerinde 3-4 yıl uğraşan hattatlar için meçhul kahramanlar
yakıştırması yerinde olur; çünkü gömleklerin pek azında kimin
tarafından yapıldığı yazılı.
1978 yılından bu yana Topkapı Sarayı Müzesi’nde Osmanlı tekstili ve
padişah giysileri üzerine çalışan Doç. Dr. Hülya Tezcan, tılsımlı
gömlekleri grafik sanatının zirvesi olarak tanımlıyor. Gömleklerin
üzerine celi, sülüs, kufi yazıyla işlenen ayetler ve dualar kare,
yıldız gibi geometrik şekillerin ya da Kadem-i Saadet, Süleyman Mührü,
Zülfikâr, lale gibi anlamlı motiflerin içine yazılmış. 15-20. yüzyıl
arasında hazırlanan padişah giysilerini içeren saray koleksiyonunda
Peygamber Efendimizin nübüvvet mührü, Hilye-i Şerif ve O’nun için
yazılan Kaside-i Bürde’yle bezenmiş dört gömlek yer alıyor. Ancak diğer
gömlekler üzerinde de yine Peygamberimize ait Kadem-i Saadet ve Nalın-ı
Saadet motifleri kullanılmış.
Tılsımlı gömlekler üzerinde sıkça yer alan iki motif ise Hz. Ali’nin
ucu çatallı kılıcı ‘Zülfikâr’ ve çoğunlukla Musevi inancıyla
bağdaştırılan Süleyman Mührü. Hülya Tezcan, gömleklerde Süleyman
Mührü’nün saltanatın ebediyetini temsilen kullanıldığını ve Allah, Hz.
Muhammed ve Hz. Ali isimlerinin çoğunlukla bir arada anıldığını tespit
etmiş. Koleksiyonun en eski tarihli gömleği Şehzade Cem’e ait. Üzerinde
1477-1480 yılları arasında yapıldığına dair bir not bulunan gömlek
ihtimal ki, 18 Temmuz 1482’de Anamur açıklarında şövalyelerin gemisine
binerek Rodos’a hareket eden Cem Sultan’ın üzerindeydi. Talihsiz
şehzade, saltanat yarışından galip çıkması için giydiği tılsımlı
gömleğe rağmen Rodos’ta esir alındı. Cem’in gömleği şimdi Topkapı
Sarayı koleksiyonunda. Ancak Viyana kuşatmasında bozguna uğrayan
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın gömleğinin hâlâ Viyana’da bir
manastırda olduğu tahmin ediliyor.
Hülya Tezcan, Osmanlı tarihinin tılsımlı gömlekler üzerinden
okunabileceğini söylüyor. Nitekim 2. Selim’e Hürrem Sultan tarafından
diktirilen gömlek yalnızca Selim ve Bayezıd arasındaki taht
mücadelesini değil, Rüstem Paşa’nın entrikalarıyla boğdurulan Şehzade
Mustafa’nın hazin sonunu da anlatır. Sultan 3. Murat’a ait gömlekte ise
Konya Mevlevihanesi’ni kuran Şeyh Sinaneddin Dede’nin padişahlarla
kurduğu iletişimi görmek mümkün. Sinaneddin Dede sadece gömleği yapan
kişi değil, doğu seferine çıkarken elini öpüp hatırını soran Yavuz
Sultan Selim’e; “Seferden zaferle döneceksin; benim senden tek isteğim
dergâha yardım etmendir.” diyen ilginç bir kişilik.
Yavuz hakikaten savaştan zaferle dönüyor ve Konya Mevlevihanesi’ni
yapmaya başlıyor. Yavuz’dan sonra Kanuni ve 2. Selim dönemlerini de
gören Şeyh Sınaneddin Dede’nin ömrünün son demlerinde 3. Murat’a hediye
ettiği tılsımlı gömlek saraya bir teşekkür babında. Yine aynı sultana
ait gömleklerden biri ‘Oğlum, aslanım.’ diye başlayan kitabesiyle
diğerlerinden ayrılıyor. Oğluna pek düşkün olan Nur Banu Sultan’ın
hazırlattığı gömleğin amacı gözü Safiye Sultan’dan başkasını görmeyen
3. Murat’ın başka evlilikler yapması. Nur Banu Sultan tahtı vârissiz
bırakmamak için girdiği bu gömlekli mücadeleden zaferle çıkıyor ve 3.
Murat ardında 19 erkek 20 küsur kız çocuğu bırakarak bu dünyadan
ayrılıyor. Ancak erkek çocukların sonraki taht kavgalarında öldürülmesi
Nur Banu Sultan’ın çalışmalarının boşa gittiği şeklinde yorumlanabilir.
Allahım sevgimi kulun Mustafa’nın gönlüne ver!
Tılsımlı gömlekler sadece padişahlar ve şehzadeler için yapılmamış.
Saray çevresine yakın paşalardan özellikle makam hırsı olanlar da
kendileri için gömlek hazırlatmışlar. Onlardan biri Moralı Hasan Paşa,
gömleğinin üzerine şöyle yazdırmış: “Allahım senden sevgimi,
muhabbetimi kulun Mustafa’nın gönlüne vermeni dilerim. Nasıl vahyini
sevgilin Muhammed’in kalbine ilham etmişsen ruhumla Sultan Mustafa’nın
ruhunu uzlaştır.” Gömleğin yakasındaki küçük karelerde ise “Ey herşeyi
kolaylaştıran Allahım, Hasan Paşa’nın muradını da kolaylaştır.”
yazıyor. Hasan Paşa’nın muradı nedir, sadrazam olmak.
Hülya Tezcan bu gömlekten hareketle yaptığı araştırmada, paşanın çok
hırslı bir adam olduğu ve sadrazam olabilmek için padişahları canından
bezdirdiği bilgisine ulaşmış. Moralı Hasan Paşa sonunda muradına ulaşıp
sadrazam olabilmiş. Saltanat kavgalarının uzağındaki halk da tılsımlı
gömleklerden payına düşeni almış. Dönemin tarikat dergahlarında,
sarılıktan, akrep sokmasından korunmaya yönelik hazırlanan gömlekler
arasında kadınları eşlerine şirin gösteren gömlekler de var. İç
gömleklerden günümüze ulaşanlar, üzerlerindeki leke hatta yaka
kirleriyle duruyor; çünkü bu gömleklerin yıkanması mümkün değil.
Bir de hiç kullanılmadan kaldırılan gömlekler var koleksiyonda. Tezcan,
“Sarayda her şeyin bol bol yedeği vardır. Elimizde yüzlerce giyilmemiş
bebek elbisesi var.” diyor. İpeğin nadir kullanıldığı bu alanda
tılsımlı takke ve takma yakalar da var. Takma yakayla ilgili bir
açıklamaya rastlamayan Hülya Tezcan, kendince bir çıkarımda bulunuyor:
“Yaka, sultanların törenlerde giydiği kaftanın yaka kesimine benziyor.
Üzerindeki iplik izlerine bakılırsa kötülüklerden korunma niyetiyle
kaftanın içine monte edildiği söylenebilir.”
Gömlekler şimdi koruma altında; sergilenmek için özel izinle saraydan
çıkarılabiliyorlar; ancak kimi zaman hiç hesapta olmayan çok daha özel
istekler olabiliyor. Tezcan, Osmanlı Hanedanı’ndan ismini açıklamadığı
bir kadının şifa bulmak için tılsımlı gömleklerden birini giyerek bir
müddet beklediğini ve sonra teşekkür ederek ayrıldığını söylüyor. Hülya
Tezcan yaklaşık 30 yıldır gömlekler arasında yaşasa da tılsımlarını
çözmeye hiç çalışmamış. “Bir şifre var, bu açık; ama o rakamları ve
harfleri çözmek uzmanlık gerektirir. Kaldı ki, giysilerin üzerindeki
gubarî hatla yazılan Arapça metinler bile daha okunmadı. Gömleklerin
hem dokuması hem de deseni itibariyle gerçek bir sanat eseri olduğunu
kabul etmeliyiz. Dokuma üzerine çalışanlar da 8 bin çözgü teliyle
dokunan Gülistanî Kemha tekniğini henüz çözemediler.” Hülya Tezcan’ın
hazırladığı Padişah Giysileri kitabı önümüzdeki günlerde Kültür
Bakanlığı tarafından yayımlanacak.
Şifreyi çözmek Türk tekstiline yeni bir açılım getirecek
Türkiye’de tılsımlı gömlekler üzerindeki şifreyi çözmeye çalışan tek
isim Mehlika Orakçıoğlu. Bilinen tek isim demek daha doğru; çünkü
gömleklere ulaşma hususunda Hülya Tezcan’la bağlantıya geçmiş başka
biri yok. 1998’den bu yana “Türk Tekstilindeki Kültürel Etkiler”
başlıklı doktora tezi üzerinde çalışan Orakçıoğlu, şu günlerde 2.
Selim’in gömleğini inceliyor. Şimdilik gömleğin ön yüzündeki küçük
karelere yerleştirilen rakamlarla Fetih Sûresi’nin kodlandığını
keşfetmiş. Tezini Londra’daki bir üniversite’de hazırlayan Mehlika
Hanım, İngiliz danışmanlarının kendisini bu alana yönlendirdiğini ve
asıl niyetlerinin gömlekler üzerindeki kodlama sistemini çözerek
günümüz tekstiline yeni bir açılım kazandırmak olduğunu söylüyor: “Bu
konu, dışarıda daha çok ilgi topluyor. Harvard Üniversitesi bütün
imkanlarını ücretsiz olarak seferber etti mesela. Sonunda neye
ulaşacağımı bilmiyorum. Kodlama sistemini günümüze uyarlamayı
başaramasam bile bu tez bitirilmeyi hak ediyor. Fakat çözebilirsem yeni
tekstil tasarımları oluşturmak zor olmayacaktır.”
Osmanlı tekstilini incelerken siyaset, ekonomi ve tarihten yararlanmak
gerektiğini söyleyen Orakçıoğlu, tılsımlı gömlekler üzerinde dörde
yakın formül kullanıldığını tespit etmiş. Uzun yazılar yerine rakamlar
ve harfler tercih etmek sınırlı zemini verimli kullanmayı sağlıyor.
Ancak altta, gündelik hayatta pratik olma felsefesi yatıyor. Nitekim
Osmanlı döneminde tüccarların uzun cümleler yerine kelimelerin sayısal
değerleriyle anlaştığı biliniyor. Gömlekler üzerindeki geometrik
desenler ve kodlanan rakamlar bir matematik dehasına da işaret ediyor.
Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın Türk İslam Kültürü’nde Ebced Hesabı ve Tarih
Düşürme (Ötüken Yayınları) adlı kitabından faydalanan Orakçıoğlu, Mimar
Sinan’ın da eserlerinde ebced hesabı kullandığını hatırlatıyor.
Mehlika Orakçıoğlu sadece bir gömlek üzerinde çalışıyor. İncelenmeyi
bekleyen onlarca tılsımlı gömlek olduğu hesaba katılırsa gömleklerin
dilinin çözülmesinin hayli vakit alacağı söylenebilir. Fakat onun
halihazırda çözdüğü bir figür var. Yavuz Sultan Selim’in kaftanı
üzerindeki desenleri inceleyerek ‘ellerini gökyüzüne açmış yakaran
insan figürü’ne ulaşan Orakçıoğlu, yurtdışında bu kaftan üzerine üç
konferans vermiş. Sanatkârın desenler arasına ustaca gizlediği figür,
kutsal hazineleri İstanbul’a taşıyan ve ilk Osmanlı Halifesi unvanını
alan Yavuz’un İslamî esasların koruyucusu olduğunu simgeliyor. Mehlika
Hanım’a göre, görsel bir illüzyon halinde kimi zaman açıkça görünüp
kimi zaman da desenler arasında yiten figürü doğrudan Yavuz Selim’e
atfetmek de mümkün.