ForumAlemi - Herkesin Gözü Burada

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ForumAlemi - Herkesin Gözü Burada

- Herkesin Gözü Burada


    Fikri Arıkan

    avatar
    BUGRAOPEN
    Co-Admin

    Co-Admin


    Aktiflik :
    Fikri Arıkan Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Fikri Arıkan Right_bar_bleue

    Mesaj Sayısı : 354
    Doğum tarihi : 14/12/93
    Kayıt tarihi : 18/04/09
    Yaş : 30
    Nerden : İstanbul

    Duyurum
    Kişisel İleti / Not Defteri :
    Uyarı Puanı:

    Fikri Arıkan Empty Fikri Arıkan

    Mesaj tarafından BUGRAOPEN Ptsi Haz. 01, 2009 3:20 pm

    Çorum'un Alaca kazasından olup 32 yaşındaydı. Ankara Türközü
    Bademlidere semtinde oturuyordu. Ankara'da cereyan eden bir takım
    olaylara karıştığı iddiasıyla tutuklanarak Mamak Askeri Cezaevi'ne
    kapatılmıştı.

    Yargılandığı 12 Eylül mahkemelerinde "idam"ına karar verildi. 27 Mart
    günü, sabahın ilk saatlerinde Mamak Cezaevi'nde asılarak şehit edildi.
    Cenazesi, Ankara Karşıyaka Mezarlığı'na defnedildi.

    ÜMMET ARIKAN (Fikri Arıkan'ın Babası) ANLATIYOR

    Türközü'nün bayırlarında köhne bir yapı. Ve tozlu topraklı yolların
    açtığı yerde bir çift göz ev. Yokluk, sefalet ve perişanlık sinmiş evin
    duvarlarına. Ağlıyor o. ...

    Hep inlemede Ümmet Amca. Sidik torbası yanında sarkmış, iki büklüm
    olmuş belinin orta yerine vurmuşlar, oğlunu şehit vermiş Ümmet Amca.
    Çökmüş gözleri, sıyrılmış yüz derisiyle çileyi germiş bedenine...

    Soruyorum... idam gecesini, öncesini, sonrasını... Bir bir anlatıyor
    Ümmet Amca. Kâh ağlıyor, kah inliyor, kah debeleniyor için için.

    "Yatsı namazını kıldım, selamladım. Radyoyu açtım, açar açmaz Fikri
    Arıkan, bugün saat üçte idam olacak dedi. Bayılmışım orada. Kız çocuğu
    taksi tutmuş, doğru Doğan'ın oraya... Beni evde bırakıyorlar tabii.
    Bizimkiler emmi uşakları, konu komşu birikip gidiyorlar. Ne çare oğlum,
    ne çare! iş işten geçmiş. Asmışlar oğlumu.

    Sabah oldu, sen gel bana sor. Beni de aldılar yanlarına. Mezarlığa
    gittik. Yüz kişi falan var. Hocalar bağırdılar, Fikri'nin babası
    geliyor diye bağırdılar. Beni kucakladılar hep. Yavrum asılmadan önce,
    hocalar anlattı, üç sefer bağırmış: Kahrolsun komünistler, kahrolsun
    komünistler, kahrolsun komünistler diye.

    Sonra da bu düzene vermiş veriştirmiş. Oğlumu bir anlatıyorlar, bir
    anlatıyorlar, bitiremiyorlardı güzelliklerini. Şöyle, aşılmazdan önce,
    bakmışlar ki, alnında nur var, vallahi nur varmış alnında. Oradakilerin
    hepsi hayıflanıyorlar, böyle bir yiğidi nasıl olur da asarlar diye.
    Efendime söyleyeyim, kefen şöyle böyle sarın falan diyenler olmuş.

    Eh işte. On onbeş hoca elime ayağıma düştüler. Sen Fikri'nin babasısın
    sen Fikri'nin babasısın diye etrafımda fır döndüler. Ser ne mutlu bir
    babasın, sen şehit babasısın diye eteğime yapıştılar. Yavrumun kabrine
    götürdüler. Bayrama ya bi gün var ya iki gün. Duvara nasıl vurmuşsam
    vurmuşum haberim yok. Burnum kırılmış, her tarafım kan olmuş tabii.
    Oradan beni alıp götürmüşler.

    Oğlum, idam edilmezden önce nişanlı bacısına mektup yazıyor. Mektubu
    onlar götürdü. "Bacım" diyor, "Sen sen ol, başını falan açma. Namazını
    kıl, orucunu tut." Nasihat ediyor. Sonra, ilhan kardeşine bir şeyler
    yazıyor. Diyor ki, "Babamın sözünden çıkma. Aman ha aman, namazında ol,
    orucunda ol, İslâm yolundan ayrılma. Aynen böyle diyor. Bize ayrıca
    yazmadı. Yazıp yazmadığı o mektupçuk işte. Ben nasıl yaşayım oğlum.
    Halime bakın halime.

    Hocalar çok şey anlattılar, idam edilen yere gelmişler. Benim Fikri'min
    eli kolu bağlıymış zincirinen. Elimi kolumu açın diye bağırmış.
    Namazımı kılacağım, demiş. Zincirini çözmüşler, oğlum, önce abdest
    almış, Kur'an okumuş, iki rekat namaz kılmış... Sonra işte Allah demiş,
    hep, Allah'ı anmış her soluğunda. Avukatı vardı. O gitmemiş. Dayanamam
    ben demiş gitmemiş işte.

    İdam edilmeden önce ziyaretine gittimdi. Yanımda kızım vardı. Ağlıyorum
    habire, kendimde değilim. Canım da yanıyor, kolay mı? Bana kızdı:
    "Allah için ölmek güzel baba, dedi, metin ol, dedi. Teselli verdi
    yavrum bana. Bacısına da öğüt verdi. Müslüman Türk kızı gibi ol, dedi,
    İslâmı öğren, yaşa dedi durmadan. Ölümden hiç korkmuyordu yavrum...
    Korkmadan da gitti.

    Ağlıyordu Ümmet Amca. Onu acısıyla baş başa bırakmak içime sinmedi. Onu
    yoksulluğu ile yerin dibinde inlemelerle terk etmek hoş değildi. Ne var
    ki, ben de Fikri gibi biriydim. Tek farkım, o kurtulmuştu, ben ise hâlâ
    imtihan içeri imtihandaydım. Ayrıldım Ümmet amcadan. Ağlıyordu o...

    ********************************

    FİKRİ’MİN İNCE GÜL’Ü

    'Altı da bir, üstü de birdir yerin...'

    Diyordu hücre arkadaşım. Yani, 'ha hücredeyiz, ha sarayda.'

    Volta atarken bir taraftan söyleniyor, üç adımda yol biterken, geri
    dönüp bir üç adım daha atıyor ancak duvar yine yolunu kesiyordu. Ben
    ranzamda uzanmış onun şiir gibi estetik olan yürüyüşünü seyrederken bir
    taraftan da, böyle lânetlik hücreyi, ihtişamlı bir sarayla mukayese
    edecek kadar güçlü olan bu müthiş iradeyi hayranlıkla izliyordum.

    Bu arkadaşım, Ülkücü camia içinde idama en yakın olanıydı. Beş idam
    cezası Yargıtay’da onay beklerken, bir çok mahkeme de son aşamadaydı.
    MHP davası, Adana olaylarının 151 numaralı sanığı olarak Mamak
    Cezaevi’ne getirilmişti.

    O Yunus Uzun'du... O bir destandı... Kartalları kıskandıran keskin
    gözleri hangi örgütçünün üzerinde çakılsa, o militan bir daha güneşin
    doğacağına olan inancını yitirirdi. Hayatı sevenler, Yunus gözlerine
    bakmasın diye başlarını eğip geçerlerdi.

    O gün biraz sıkıntılıydık. Fikri Arıkan isimli arkadaşımız mahkemeye
    gitmişti ve onu sabırsızlıkla bekliyorduk. Zaman ise sanki durmuş, bize
    sabır eğitimi yaptırıyordu. Bu arkadaşımız daha önce iki kez idam
    cezası almış, Yargıtay ikisinde de cezayı esastan bozmuştu. Evet bu son
    mahkemeydi ve onaylanan idam cezaları üç günde infaz ediliyordu.

    4 numaralı hücrede kalan Fikri Arıkan'ı sabah sekizde mahkemeye
    götürmüşler ve saat neredeyse 15.30 civarıydı hâlâ ortalıkta yoktu. Bir
    müddet sonra askerlerin ayak seslerinden Fikri'nin geldiğini anladık.
    Hücrelerimizin kapısı demir mazgallardan oluştuğu için dışarıyı
    rahatlıkla görebiliyorduk.

    İlk hücre olduğumuzdan Fikri bizim önümüzden geçecekti. Nihayet geldi
    ve tebessüm ederek bizi selâmladı. Onu böyle neşeli görünce büyük bir
    ümide kapıldık ve Yunus'la sevinç içerisinde birbirimize sarıldık.
    Hücreler arası konuşmak yasaktı aksi takdirde ağır cezaî müeyyideler
    vardı. Ama biz bir yolunu bulmuş ve her türlü haberleşmeyi herkesin
    önünde rahatlıkla yapar olmuştuk.

    Nazarî eğitim adı altında mecburî bir ders vardı ve bizlerden bir kişi
    hücrenin kapısına gelerek Nutuk kitabını okurken, bu arada metindeki
    sözleri değiştirerek, istediğini anlatabiliyordu. Başımızdaki
    nöbetçiler de kitabın metni zannederek bizimle beraber huşu içerisinde
    dinlerlerdi.

    Nutuk, muhteva olarak bizim mevzularımıza çok uygundu ve mahkemeleri
    böylece tartışabiliyorduk. Nutuk'ta da mahkeme, iaşe ve tartışmalarla
    dolu metinler mevcuttu. Fikri, okumaya başladı. Sesi çok net ve
    vakurdu. Rahat ve huzur bulmuş bir sesle mahkemenin zaferle
    sonuçlandığını müjdeliyordu. Bizler âdeta nefes bile almadan onu
    dinlerken, biran önce sonuca gelmesini bekliyorduk.

    -Ve Eyüp kurtuldu, dedi Fikri Arıkan. Eyüp Özmen, aynı davadan daha
    önce idam cezası almış ve idam bekleyen bir arkadaşımızdı. Sehpaya
    hazırlanırken beraat etmişti. Bunu bir zafer olarak bizlere
    müjdeliyordu Fikri. Ya kendisi? O’nun için ne karar çıkmıştı acaba?

    -Senin için ne karar çıktı?.. diye bağırarak sordum ben. Sabrım
    kalmamıştı artık. Askerler benim bu kuralsız çıkışımı duymamazlıktan
    geldiler ki; bu davranışları kararın vahametini göstermeye yetiyordu.

    -Benimki idam... diye devam etti Fikri.

    Yıkılmıştık. Ama o ayaktaydı ve berrak bir ses tonuyla bizleri teselli etmeye çalışıyordu. Sesi dik ve metindi...

    Aman Rabbim! Fikri, arkadaşının beraat ettiğini söylüyor ve bunu bir
    zafer olarak bizlere müjdelerken, kendisinin aldığı idam cezasını
    sıradan bir kararmış gibi, sanki bir düğün davetiyesiymiş gibi bizlere
    anlatıyordu. Biz çökmüştük. 5 numaralı hücreden bir feryat yükseldi. Bu
    isyan eden sesin sahibi üç komünist liderle beraber kalan Şahin Göksel
    Arduç isimli genç bir arkadaşımızdı. Sekiz hücreden oluşan, tecrit
    bölümünde başkaca çıt çıkmıyordu.

    Üç gün sonra bir şafak vakti kurulacak idam sehpası, cellat, yağlı
    urgan, yüze karşı okunacak olan ferman, beyaz gömlek bir anda buralara
    hâkim olmuştu. Sanki kafatasım büyümüş ben de içindeydim. Kendi kafamın
    içinde. Bu nasıl bir hâldi bu nasıl bir duygu!..

    Çok ölüm görmüştüm ama bu başka bir vaziyet, bambaşka bir hâl. Daha
    önce İstanbul’da bu duyguları yaşamış, asılarak idam edilen İsmet Şahin
    olayında bizler de yanmış, bizler de ölmüştük. Bir kere daha, dedim
    kendi ken-dime, insan bir kere ölür ama, biz bin kere. Fikri Arıkan
    sakin ve tereddütten uzak mistik bir ses tonuyla konuşmaya devam
    ediyordu:

    -Bu gece çok rahat uyurum artık...

    Fikri'nin rahat uykudan sözetmesini anlamaya çalışıyordum. O ise konuşmaya devam ediyordu:

    -Şimdi dünyanın en rahat insanı benim. Yüce yaratıcının rızası yolunda,
    ölümümü her türlü tehlikeye karşı keskin bir silah olarak kuşandım.
    Demek ki, kendi ölümüm benim en etkili silahım olacakmış. Büyük, güçlü
    bir silah olan insanın kendi ölümü. 'Ve ben şimdi yaşamımın en güzel,
    en tatlı, en dinlendirici uykusunu uyuyabilirim.'

    -Adalet terazisini, oduncu kantarına çevirdiler, diyordu, hücre
    arkadaşım Yunus. Evet, oduncu kantarı daha hassastı bunların
    terazisinden, nasıl olsa üç aşağı beş yukarı farketmiyordu.

    Birkaç gün sonra güneş, Fikri'siz doğacaktı. Takvimler ve zaman bir kere daha durmuştu.

    O'nu şafakta astılar...

    Ülkücü hareketin altın halkalarından olan ele avuca sığmaz acar Adana
    çocuğu, A-blok 1 Numaralı hücredeki can yoldaşım Yunus Uzun ise idam
    beklerken, kader onu başka bir yerde yakalayacak ve bu arkadaşım da
    Aydın Cezaevi’nde şehit düşecekti.

      Forum Saati Cuma Kas. 22, 2024 3:57 am